
Pozitifle Dengeleme paylaşımında, insanların büyük çoğunluğunun günlük hayatlarında pozitifleri negatiflerden ortalama 2 kat daha fazla deneyimlediğini öğrenmiştik (Belirtmekte fayda var, bu oran depresyon, anksiyete bozukluğu vb. haricinde gözlemleniyor. Örneğin, depresyonda bu oranın 0.5-1:1 arasında olduğunu gösteriyor çalışmalar.). Fakat her ne kadar 2:1, bizi nötr seviyenin üzerinde tutsa da, “flourishing” olarak tanımlanan “optimal düzeye” çıkmamız için yeterli olmuyor demiştik.
Marcial Losada, uzun yıllar işletme danışmanı olarak çalışmış ve grup davranışlarının matematiksel modellemesini oluşturmaya kendisini adamış bir psikolog. Losada ve Prof. Fredrickson’ın işbirliği sonucu incelenen 60 şirket ekibi ve 200’den fazla birey üzerinde gerçekleştirilen araştırmalar sonucunda ortaya çok kilit bir sonuç çıkıyor:
“Flourishing” düzeyine çıkabilmek için gereken bir eşik değeri var ve bu değer 3:1, yani yaşanan her 3 pozitife karşılık 1 negatif deneyim. Bununla birlikte, pozitiflerin sayısı ne kadar yükselirse elde edilen verim de o denli artıyor. Yani örneğin, 6:1 oranında seyreden deneyimler 3:1’e kıyasla daha yüksek bir optimal deneyim yaşamayı mümkün kılıyor.
2:1 ile 3:1 arasındaki fark çok küçük gözükmesine rağmen sonuçlarda nasıl bu denli çarpıcı değişimler yarattığını daha iyi anlayabilmek adına “su ve buz”u ele alalım. Birbirinden ne kadar farklı görünüyorlar değil mi? Buz ne kadar da katı, sabit, hareketsiz. Su ne kadar da akışkan ve dinamik. Fakat şaşılacak şey, ortam sıcaklığını sıfır dereceye çektiğimizde o katı ve sabit buz erimeye başlıyor. Üstelik sıcaklığı biraz daha arttıracak olursak sadece su ile başbaşa kalıyoruz. İşte biz de eğer sizin ortamınızı birazcık “ısıtacak” olursak 2:1’den (buz), 3:1’e (buzdan suya geçiş aşaması) çıkmanız oldukça mümkün. Bununla da kalmayıp gerekli teknikleri öğrendiğiniz ve düzenli uyguladığınız takdirde 5:1, 6:1’lere (sadece su) çıkmak hiç de zor değil.

MERAKLISINA: Losada ve Prof. Fredrickson bu sonuçlara nasıl ulaştılar?
Losada, yıllar boyu endüstride yüksek ve düşük performans gösteren takımlar üzerinde çalışıyor. Hedefi düşük performans gösteren takımların performanslarını yukarı çekmek. Bu amaçla, öncelikle işyerinde gizli davranışsal bir laboratuvar kuruyor. Bunun için, toplantı odasının duvarlarından biri tek yönlü camla kaplanıyor. Böylece, içeride toplantı yapanlar dışarıdan birkaç araştırmacının onların her davranışını ve cümlesini analiz edip kodladığının farkına varmıyor. Ekibin konuşmalarda incelediği 4 farklı kriter var:
- pozitif mi negatif mi?
- kendisine odaklı mı başkaları odaklı mı?
- soru mu soruyor?
- bir bakış açısını mı savunuyor?
1990’ların ortalarına kadar yaklaşık 60 takım analiz ediliyor bu şekilde. Veriler analiz edildiğinde sonuçlar aşağıdaki gibi çıkıyor:
- Takımların %25’i yüksek performans gösteriyor. Yani şirkete yüksek kazanç sağlıyorlar, müşteri memnuniyetleri yüksek, çalışma arkadaşları tarafından yapılan değerlendirmelerde yüksek puanlar alıyorlar.
- Takımların yaklaşık %30’u ise düşük performans gösteriyor. Yani şirkete kazanç sağlayamıyorlar, müşteri memnuniyetleri düşük, çalışma arkadaşları tarafından yapılan değerlendirmelerde düşük puanlar alıyorlar.
- Takımların %45’i ise orta seviyede performans gösteriyor. Yani bazı kriterlerde başarılı, bazılarında başarısızlar.
Losada verileri analiz ettiğinde, yüksek performans gösteren takımların ortalama 6:1 oranına sahip olduğunu, yani iletişimlerinde ortalama her 6 pozitife karşılık 1 negatifin bulunduğunu keşfediyor. Buna karşılık, düşük performans gösteren takımlarda bu oran 1:1‘in altında, yani iletişimlerinde negatifler pozitiflerden daha baskın. Orta seviyede performans gösteren takımlarda ise bu oran ortalama 2:1.

Fakat verileri inclerken oldukça ilginç bir sonuçla daha karşılaşıyor Losada:
Yüksek performans düzeyine çıkabilmek için gereken bir eşik değeri var ve bu değer 3:1, yani yaşanan her 3 pozitife karşılık 1 negatif deneyim. Bununla birlikte, pozitiflerin sayısı ne kadar yükselirse elde edilen verim de o denli artıyor. Yani örneğin, 6:1 oranında seyreden deneyimler 3:1’e kıyasla daha yüksek bir performans elde etmeyi mümkün kılıyor.
3:1’in altında kalan takımların performansı orta seviyede kalırken, bu oranın üstüne çıkan takımlar yüksek performans göstermeye başlıyor. Losada bu sonuçtan yola çıkarak “flourishing” seviyesine çıkmak için gereken eşik değerin 3:1 olduğu tezini ortaya atıyor.
“Evet tamam, bu oran grup davranışlarında yordayıcı olabilir fakat bireyler için de aynı çıkarım yapılabilir mi?” sorusundan yola çıkarak 200’den fazla katılımcı üzerinde iki farklı çalışma yürütüyor Prof. Fredrickson. Bu amaçla, katılımcılara öncelikle Mental İyi Oluş Ölçeği* uygulanıyor. Bu adım her bireyin hayattan hiç zevk almamaktan başlayarak optimal deneyime kadar uzanan aralıkta nerede bulunduğunu anlayabilmek adına önemli. Ardından her katılımcı, Prof. Fredrickson’ın geliştirdiği ve geçerliği kanıtlanmış bir Pozitif Oran Ölçeği’ni dört hafta boyunca her akşam uyguluyor. Böylece her bireyin “aylık” pozitif/negatif deneyim oranı hesaplanıyor. Her iki çalışmada da aynı sonuçlara ulaşılıyor:
“Flourishing” seviyesine çıkan kişilerin gündelik hayatlarında yaşadıkları pozitif deneyimlerin negatif deneyimlere oranı minimum 3:1.
Kaynak:
Fredrickson, B. L. (2013). Updated thinking on positivity ratios. American Psychologist, 68(9), 814-822.
Fredrickson, B. (2011). Positivity: Groundbreaking research to release your inner optimist and thrive. Oxford: Oneworld.
Fredrickson, B. L., and M. F. Losada (2005), “Positive affect and the complex dynamics of human flourishing,” American Psychologist 60: 678-86.
*This measurement tool was developed by Corey Keyes of Emory University. See Keyes, C. L. M. (2002), “The mental health continu um: From languishing to flourishing in life, ” Journal of Health and Social Behavior 43: 207-22.