
Küstüm Çiçeği ile ilk tanıştığımda sanırım 6 yaşındaydım. Teyzemin balkonundaki onlarca bakımlı çiçekten biriydi. Çiçeklerden birinin adının “Küstüm” olduğunu duyunca çok hoşuma gitmiş olacak ki, teyzem de bana yapraklarına dokunduğumuz anda kendisini kapatıveren bu ilginç bitkiyi gösterme gafletinde bulunmuştu. Bir de tembihlemişti “Ama sürekli dokunup durma, tamam mı? Yoksa zarar verirsin küstüm çiçeğine, açamamaya başlar yapraklarını.”.
Ben de söz dinleyen bir çocuktum ama işte bayılmıştım küstüm çiçeğine 😊 Gün içinde teyzemin gözünden ne kadar kaçabilirsem o kadar “şööööyle bir” dokunuveriyordum yapraklarına geçerken 😊 Yaprakların kapanışını izlemek de büyük keyifti ya, açılmak bilmiyorlardı işte bir türlü. Dokunulmasıyla birlikte tamamen kapanması yalnızca saniyeler süren yaprakların tekrar açılması en az 20-30 dakikayı, bazen de birkaç saati buluyordu.
Aşkın birinci ve ikinci evrelerinden bahsederken aklıma geliverdi çok sevdiğim, narin küstüm çiçeği. Parmakların yapraklara ilk temas ediş anı dikkatimizi çeken, bizi heyecanlandıran birinin hayatımıza ilk giriş anı gibi. Ardından her şey çok hızlı gelişiyor, kapanıveriyor tüm dikkatimiz ve odağımız. Artık dış dünyada ne olursa olsun, bizim zihnimiz içeride, tek bir kişiye fikse olmuş durumda. “O”ndan başka bir şey düşünemiyor gibiyiz.
Fakat yapraklar daima kapalı kalamaz, bu küstüm çiçeğinin doğasına aykırı. Tıpkı insanların da sonsuza dek aşkın ilk evresinde kalamamaları, bunun fizyolojilerine aykırı olması gibi. Açılması gerek yaprakların elbette zamanı geldiğinde. Peki bu nasıl olacak dersiniz? Elbette ZAMANLA.
Yalnızca gerekli zaman tanındığında, güven köprüleri kurulmaya başlandığında açmaya başlayacak küstüm çiçeği yapraklarını. Kimi küstüm çiçekleri yapraklarını 15-20 dakikada açarken, yapraklarına çok sık dokunulmuş ve tabir yerindeyse “hırpalanmış” küstüm çiçeklerinin yapraklarını tekrar açabilmeleri birkaç saati bulabiliyor. Eh, insanlar da pek farklı değil konu romantik ilişkiler ve aşk olduğunda 🙂 Kimileri için “yapraklarını açmak” 4-5 ayda mümkün olabiliyorken, kimileri için birkaç seneyi bulabiliyor. Her bireyin kendine has yaşam deneyimleri ise bu süreyi belirlemekte rol oynuyor.
Bir de ilişkilerde çok sık duyulan “Sen çok değiştin, artık eskisi gibi değilsin!” cümlesi var, meşhur. Kişiler elbette zamanla değişiyor (hepimiz değişiyor ve gelişiyoruz) fakat “özümüz” temelde aynı kalıyor. Bu şikayetlerin kaynağı ise çoğu zaman ilk evrede yapraklar kapalıyken yaşanan “fikse olma, haz ve bağımlılık” hislerinin yapraklar açılmaya başlandıkça, daha huzurlu ve güvenli hislere dönüşmesi (dikkat edin, yok olması değil, dönüşmesi) olabiliyor.
İlişkilere bir de bu açıdan bakın istedim bugün.