NEDEN BİR KİŞİYE AŞIK OLURUZ DA HEMEN HEMEN AYNI ÖZELLİKLERE SAHİP BİR BAŞKASINA AŞIK OLMAYIZ?

Bu paylaşım, antropolog Dr. Helen Fisher’in “Anatomy of Love” isimli 1 saatlik Google konuşmasının yaklaşık 20 dakikalık bölümünün bir çevirisi. Konuşmanın tamamını izlemek için:
Fisher, başlıkta gördüğünüz sorudan yola çıkarak konu üzerine düşünmeye başlıyor ve şöyle bir mental egzersiz tasarlıyor:
“Düşünün ki büyük bir salona girdiniz ve içerideki herkes sizinle aynı background’a sahip, aynı seviyede eğitim almış, aynı derecede iyi görünümlü, aynı inanç ve değerlere sahip, hayatta sahip olmak istedikleri ekonomik ve sosyal hedefleri sizinle aynı, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde sizinle benzer deneyimler yaşamış. Bütün bu saydıklarım bugüne kadar aşık olma sürecinde rol oynadığına inanılan etkenler. Fakat, ilginçtir ki bu insanların hepsine birden aşık olmayız. İçlerinden bir tanesi, ilgimizi bir şekilde diğer herkesten daha çok çeker. Peki neden? Neden o bir kişiye doğru çekiliriz de diğerleri bizi o denli etkilemez? Acaba… biyolojinin bu işte bir parmağı olabilir mi?”.
Böylece Fisher, tüm akademik hayatı boyunca yaptığı gibi tıbbi literatüre dönüyor ve herhangi bir kişisel karakter özelliğinin bünyemizdeki nörokimyasallar ile ilgisi olup olmadığını araştırmaya başlıyor. Sonuçta, belli karakter özellikleriyle yakından ilişkili 2 hormon ve 2 nörotransmittere ulaşıyor:
📌Dopamin
📌Serotonin
📌Testosteron
📌Östrojen
Fisher, her bireyin bu kimyasalların tamamına sahip olduğunu, fakat bazılarına doğuştan diğerlerinden daha fazla sahip olduğunu ve bunun karakter özelliklerimiz ve kendisine doğru “çekildiğimiz” partneri seçme süreci üzerinde rol oynadığını ileri sürüyor.
Fisher, ardından elde ettiği bilgiler ışığında hangi kimyasalın (ve dolayısıyla hangi karakter özelliğinin) her bireyde daha baskın olduğunu ölçebilmek adına bir soru çizelgesi hazırlıyor. Konu üzerine gerçekleştirilen fMRI araştırmaları ile de soru çizelgesinin geçerliği (validity) kanıtlanıyor. Ardından Fisher match.com üzerinden bu çizelgeyi yayınlıyor ve 40 ülkeden 14 milyon kişi bu çizelgede yer alan soruları cevaplıyor. Sonrasında romantik partner seçimi ve karakter özellikleri arasındaki ilişki inceleniyor.
Testi çözmek için (İngilizce) tıkla.
Gelin kısaca Fisher’ın ileri sürdüğü bu teori kapsamında her bir kimyasalın baskın olduğu kişilik tiplerine göz atalım ve “genelde” (genelde diyorum, çünkü bu taşa yazılmış gibi kesin bir sonuç değil elbette 😊) hangi kişilik tiplerinin hangi kişilik tiplerine doğru çekilmeye meyilli olduğunu inceleyelim.
KAŞİF (EXPLORER):
Dopaminin baskın olduğu kişilik tipi. Bu bireyler genelde oldukça yaratıcı, macerasever, meraklı ve spontanlar. Risk almaya oldukça yatkınlar. Daima “yeni deneyimler” edinmek onlar için oldukça önemli. Genellikle enerjik olmalarıyla bilinirler. Sanatsal aktivitelerden zevk alırlar. Kendilerine güvenirler ve bağımsızlık onlar için çok önemlidir. Aynı zamanda dürtüsel olduklarını da söylemek mümkündür. Kaşifler, genelde diğer kaşiflere doğru çekilme eğilimi gösteriyorlar.
Anahtar kelimeler: yenilik, heyecan, uyarılma.
MİMAR (BUILDER):
Serotoninin baskın olduğu kişilik tipi. Bu bireyler genelde oldukça ihtiyatlı, sakin, tutarlı ve işbirliğine açıklar. Sosyal normlara uymaları ve otoriteye karşı çıkma eğilimi göstermemeleri tipik özelliklerinden. Genelde mütevazilikleriyle ve irade güçlerinin yüksek olmasıyla tanınırlar. Plan, program yapmayı ve uymayı çok severler. Geleneklere ve değerlerine oldukça önem verirler. Ait oldukları toplum, aile ve arkadaş grubu onlar için çok değerlidir. Mimarlar, genelde diğer mimarlara doğru çekilme eğilimi gösteriyorlar.
Anahtar kelimeler: güvenlik, gelenekler, kurallar.
ARABULUCU (NEGOTIATOR):
Östrojenin baskın olduğu kişilik tipi. Bu bireylerin genelde hayal gücü kuvvetli ve sezgiseller. İç gözlem (introspection) yapma kabiliyetleri ile kendilerini belli ediyorlar. Sözel becerileri ve empati kurma yetenekleri oldukça yüksek ve çatışmalarda orta yolu bulma konusunda başarılılar. İlişkilerinde derin konularda konuşabilmek onlar için oldukça önemli. Aynı zamanda idealistler ve plan yapmaktan hoşlanıyorlar. Arabulucular genelde kendilerinin zıttı olan Yöneticilere doğru çekilme eğilimi gösteriyorlar.
Anahtar kelimeler: empati, sezgisel, sözel beceriler.
YÖNETİCİ (DIRECTOR):
Testosteronun baskın olduğu kişilik tipi. Bu bireyler genelde rütbe kavramından hoşlanıyorlar, rekabetçi bir ruhları var. Bağımsızlık ve kararlılık kavramları onlar için çok değerli. Duyguları hakkında kolayca konuşamayabiliyorlar. Fazlasıyla dürüst oldukları kadar sabırsızlar da. Başkalarından beklentileri de yüksek olma eğilimi gösteriyor. İmalardan kaçınmak ve iletmek istedikleri mesajı direkt olarak verebilmek onlar için oldukça önemli. Yöneticiler genelde kendilerinin zıttı olan Arabuluculara doğru çekilme eğilimi gösteriyorlar.
Anahtar kelimeler: bağımsız, rekabetçi, direkt.
Bu noktada belirtmekte fayda var:
Tüm kişilik tiplerinin birbirleriyle harika bir ilişki kurma olasılığı var. Yalnızca her kombinasyonun güçlü ve zayıf noktaları farklı. Fisher, bu testle skalada hangi noktada olduğumuzu, ilişkimizin güçlü ve zayıf yönlerini tespit ederek ilişkimizi en sağlıklı ve mutlu düzeye çıkarabilmenin fazlasıyla mümkün olduğunu belirtiyor.