
Danimarka’da “hygge”, İsveç’te “mys”, Norveç’te “kos” adı verilen, Türkçe’de ise net bir karşılığı olmamasına rağmen “rahatlık, konfor, duygusal yakınlık, mutluluk, huzur” anahtar kelimeleriyle özdeşleştirebileceğimiz bir kavramdan bahsedeceğim bugün kısaca. Son zamanlarda oldukça popülerleşen “hygge” kelimesi aslında tek bir şeye karşılık gelmiyor. İçinde yün kazaklarınızla sıcak kakao yudumlamak da var, şöminede yanan odunların çıkardığı ses de, aileyle birlikte mum ışığında yenen yemek de, elektriğin olmadığı dağ evinizde akşamları battaniyelere sarınıp kutu oyunları oynamak da. Fakat İskandinavlara “Hygge kelimesi ile en çok özdeşleştirdiğiniz şey nedir?” diye sorulduğunda hemen hemen hepsinin vereceği tek bir cevap var: Mum ışığı!
Bir kültürün içinde yaşarken farkında olmadan edindiğimiz alışkanlıklar vardır. Hayatımın ilk 18 yılını, geceleri yatma vakti gelene kadar kullanılan odalardaki, salondaki ve holdeki parlak ve güçlü ışıkların sonuna kadar açık olduğu evimizde geçirdim. Mum, bizim ailemizde yalnızca elektrikler kesilip ışıldak bulunamadığı takdirde kullanılan bir araçtı. Üniversitede ailemden ayrılıp tek başına yaşamaya başladığımda da, yıllar boyu farkında olmadan kazanmış olduğum bu alışkanlığı devam ettirdim.
Ta ki, 2017’de Norveç’e yerleşene kadar. Zaman içinde, burada ziyaret ettiğim evlerde, restoranlarda, kafelerde oldukça belirgin bir patern farketmeye başladım: Hava kararmaya başladığı andan itibaren tüm güçlü ışıklar ortadan kalkıyor, yerine yumuşak bir ışık saçan ayaklı lambalar, küçük süsleme ışıkları ve en önemlisi, mumlar geliyordu. Kısa bir süre sonra, artık akşamları güçlü ışık görmeye dayanamaz olmuştum. Hava karardığında evdeki tüm ışıkları kapatıp ayaklı lambamı ve mumlarımı yakıyordum. Gel zaman git zaman, bu artık benim için bir akşam ritüeline dönüştü. Gün içinde, akşamları mum ışığında kitap okumayı, yazmayı, bir şeyler çizmeyi, yemek pişirmeyi vb. iple çeker olmuştum.

Dün akşam, çok sevdiğim “Daha Sade Bir Hayat” kitabının sayfalarını tekrar karıştırırken, şöyle bir paragrafa rastladım:
“…Ben, çocuğun günün ufak bir bölümünü mum ışığında geçirmesinin çok önemli olduğunu farkettim. Bu, uyku saatinden önce, gün ile geceyi ayıran o zaman diliminde uygulanabilir. Çocuklar, mumun yaydığı büyülü ışık çemberine bayılırlar. Kuzey’de kış ayları uzun ve karanlıktır. Okula gitmek için erken kalkan kızım, aşağıya inip kahvaltı masasında ona özel yakılmış bir mum görmekten çok hoşlanır. Bir şekilde, dışarının karanlığı mumla aydınlatılmış bir sabahın huzurunu arttırıyor. Bu ışık güne başlarken bizi bir nefes gibi yakınlaştırıyor.”.
-Kim John Payne
Okur okumaz sizinle de paylaşmak istedim. İster çocuklu bir ebeveyn olun, ister yalnız yaşayan bir öğrenci… Herkesin, istisnasız herkesin, günün belli bir bölümünü mum ışıklarıyla aydınlatılmış bir mekanda geçirmesinin iyileştirici, dinginleştirici, yakınlaştırıcı etkileri olduğunu düşünüyorum.
Bu geceyi belki çocuklarınızla/eşinizle bir kutu oyunu gecesine çevirebilir, belki bitki çayınızı yudumlayıp kitap okuyabilir veya partnerinizle mum ışığında yemek yiyip sohbet edebilirsiniz dikkat dağıtıcı teknolojik araçlar olmaksızın.

Ne dersiniz, bugün mum ışığıyla bir deneme yapmaya var mısınız?
zeynep
Ece bayılıyorum yazılarına, öyle sıcak içten ki sanki seninle sohbet ediyormuşcasına, ve her bir yazın zihin açıyor, insanın aklına türlü türlü fikirler getiriyor muhteşemsin:) hep böyle kal ve bol bol yaz.