
İkinci el eşyaların satıldığı bir pazarda olduğunuzu hayal edin. Tezgahlardan birinde gördüğünüz eski püskü bir lambayı yakından incelemek için elinize alıyor ve üzerindeki tozları gömleğinizin koluyla hafifçe silmeye başlıyorsunuz.
İşte tam o anda bir şey oluyor, lamba sallanmaya başlıyor ve bir lamba cini çıkıveriyor içinden! Kollarını kocaman açarak havada birkaç tur atıyor ve tam önünüzde durup size şunları söylüyor:
“Merhaba! Uzun zamandır seni bekliyordum. Esaretimi sonlandırdığın için çok teşekkürler! Şimdi izin verirsen, beni lambadan kurtarmanın karşılığında bir teşekkür niteliğinde, yapmak istediğin herhangi bir şeye yardımcı olmak istiyorum.”.
“Eh, peki öyleyse” diyorsunuz, “Evimin bahçesinin bakımsız olması, pencereden her baktığımda bahçeyi kaplayan zararlı otları görmek canımı sıkıyor. Belki o konuda yardımcı olabilirsin.” Lamba cini fişek gibi fırlarken, siz de keyifle evinize doğru yola koyuluyorsunuz.
Ertesi sabah uyandığınızda bahçenizi istila etmiş olan zararlı otların ortadan kalktığını görüyorsunuz. Lamba cini, gerçekten de iyi iş çıkarmış gibi görünüyor. Fakat… zararlı otlardan kurtulmuş olan bahçeniz, artık yalnızca toprak dolu bir alan görünümünde. Baktıkça içinizi açacak çiçekler, meyve ağaçları, sebzeler… Hiçbiri yok. Bahçeniz hala pencereden baktığınızda size keyif vermiyor. Belli ki, zararlı otları ortadan kaldırmak, güzel bir bahçeye sahip olmak için yeterli değil.
İşte hayat da biraz bu bahçe gibi değil mi? Bahçenizde çıkan zararları otları toplamadıkça otlar büyüyor, serpiliyor, bahçenizi yavaş yavaş ele geçirmeye başlıyor. Pozitif psikoloji akımının kurucularından Prof. Martin Seligman, işin bu zararlı otları toplama kısmını geleneksel psikolojinin çalışma alanı olarak tanımlıyor. Yani günlük işlevselliğinizi bozan depresyon, kaygı bozuklukluğu gibi konularda profesyonel destek almak, bir anlamda bahçenizdeki zararlı otları toplamak gibi.
Bahçenizdeki zararlı otların ortadan kalkması ise, temiz ve boş bir toprak arsa ile başbaşa bırakıyor sizi. İşte Seligman bu durumu ise,
“Hayatta istemediğimiz şeylerin ortadan kalkması, otomatik olarak istediklerimizin kucağımızda belirivermesini sağlamaz.”
cümlesiyle açıklıyor.
Eğer güzel görünümlü, meyve ağaçları ve sebzelerle, türlü çiçeklerle dolu bir bahçeye sahip olmak istiyorsanız bunun için de emek vermeli ve fidanları, tohumları ekmelisiniz bahçenize; gerekli bakımlarını yapmalı, ilgilenmelisiniz her biriyle. İşte işin bu kısmı, yani bireylerin öznel iyi oluşunu (well-being) veya bir başka deyişle “mutluluğunu” arttırma üzerine çalışmalar yapmak da pozitif psikolojinin alanına giriyor. Örneğin şükran listesi, şefkat meditasyonları, aktif yapıcı dinleme gibi pratikler ve grit, akış, sebat gibi kavramlar pozitif psikolojinin ele aldığı konular arasında.

Ben ilk kez Pennsylvania Üniversitesi’nde Applied Positive Psychology master programının yöneticisi olan James Pawelski’den duyduğum bu bahçe metaforunu, geleneksel ve pozitif psikolojiyi bütünsel bir şekilde ele alarak açıklamasından dolayı çok seviyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?