
“Take it one step at a time, Ece.” diyor ben harıl harıl not alıp sorular yağdırır, tezimde üç, beş, yirmi beş adım sonrasını planlamaya çalışırken. Gözlerimi kaldırıp bakıyorum gözlerine, sorarcasına. “Tek seferde bir işle ilgili onlarca sorumluluğu üstlenmeye çalışıyorsun. Bunalıyorsun yapman gerekenleri düşündükçe. Halbuki bu kadar plan yapmasan, yirmi beş adım sonrasını düşünmeye çalışmadan her seferinde yalnızca tek bir küçük adım atmaya odaklansan kalbin hafifleyecek, ironik ama performansın da artacak. ” diyor gülümseyerek, kalın çerçeveli yuvarlak gözlüklerinin arkasından.
Nasıl olur ki bu? Sanki her şeyi planlamazsam, şu anda yirmi beş adım sonrası hakkında hiçbir fikrim olmazsa belirsizlik denizinde boğuluyormuş gibi hissediyorum.
Göz kırpıyor tüm sevecenliğiyle, “Güven bana. Bugün profesör etiketiyle karşında oturabiliyor olmamı büyük oranda bu bakış açısına borçluyum. Hani hep sorarlar, “Bir fili nasıl yersin?”. Cevabı gecikmez, “Lokma lokma”. İşte, söylemek istediğim, yeter ki her bir lokman ağzına sığsın, sonrasında nasılsa çiğner ve yutarsın.”
Bu yazıyı ancak ve ancak her seferinde tek bir kelime yazarak tamamlayacağım.
Yazının illustrasyonunu her seferinde tek bir renk seçip, tek bir parçayı boyayarak bitireceğim.
Akşam yemeğini hazırlarken önce soğanı doğrayacağım, sonra patatesleri, sonra havuçları. Hepsini aynı anda doğramaya çalışırsam, bıçağımın gücü yetmeyecek, kestiğim parçalar güzel olmayacak, belki ufak bir kazaya bile sebep olacağım. Bu sırada harcadığım zaman da cabası.
Belki de hayattan keyif almanın sırrı budur diyeceğim kendi kendime. Her seferinde tek bir şey yapmak. Tek bir adım atmak. Tek bir lokma almak. Her ne yapıyor olursan ol.
Kendimi gereğinden fazla zorladığımı hissettiğim, veya tam tersi, yapmam gereken şeylerin çokluğunun harekete geçme kabiliyetimi yok ettiğini fark ettiğim zamanlarda o an elimde her ne varsa bırakıp bir nefes molası veriyorum bu aralar. Ve fısıldıyorum yüreğime, “Take it one step at a time, Ece”.
Yeter ki tüm gücümle kan ter içinde koşmayayım, yeter ki yoldan ayrılmayayım, yeter ki temelli durmayayım. Bazı günler daha fazlasını yapabiliyorsam ne güzel, ama yeter ki bir lokmalık ilerleyebileyim her gün. Hatta belki bir lokmanın yarısı kadar, o günlük elimden gelen oysa. Onun da keyfine varayım. Çünkü o da değerli. Çünkü ben de değerliyim, lokmalarımın büyüklüğünden bağımsız.
Güzel bir Eylül ayı diliyorum hepimize.