
Dev bir isteksizlikle boğuşuyor olmamı fırsat bilerek sosyal medyadan elimi eteğimi çekeli dört hafta olmuş.
Aylardır arayıp sorulmayan arkadaşa o ilk mesajı atarken yaşanan türde bir minik karın ağrısı çekiyorum bu yazıyı yazarken. Hepi topu dört hafta olmuş şurada bir şeyler yazmayalı, ama insan “Nasıl başlanır şimdi yeniden? Neden uzak kaldığımı açıklamalı mı? Yoksa kaldığımız yerden hiçbir şey olmamış gibi devam mı etmeli tüm iyi arkadaşlıklarda olduğu gibi?”yi sorgulamadan edemiyormuş.
Neyse haydi oturun, biraz sohbet edelim bugün. En samimisinden.
Ekim sonuna doğru biraz uzun süre tezim için çılgınca koşturmamın getirdiği yorgunluktan, biraz geçmek bilmeyen bir hastalıktan, biraz da tüm kasvetiyle gelip zihnimin orta yerine çöreklenen “Ben burada ne yapmaya çalışıyorum? Neden yazıp çiziyorum? Neden paylaşıyorum? Ne önemi var bütün bunların?” sorular silsilesinden olsa gerek, bir molaya ihtiyacım olduğuna karar verdim.
Tezimin en zorlu aşamasını da geride bırakmış olmanın rahatlığıyla artık kendi kendime bakım vermeye, uzun zamandır “Vaktim olunca izlerim/okurum” diyerek ertelediklerimi gözden geçirmeye, minimalist evimizdeki gözüme batan bazı parçaları elden çıkarmaya, “Vaktim olunca bu konuda bir şeyler öğrenmek istiyorum” dediklerimi öğrenmeye, bol bol kendim için çizmeye ve oyun alanı yaratmaya ihtiyacım vardı. Hatta bu molayı verdiğim ilk gün kendime sütlaç yapıp, yumoş battaniyemi salondaki kanepeye taşıyıp Working Moms‘ın koca bir sezonunu bir günde izledim. Ne de iyi geldi! Oh be, dedim. İnsanın hiçbir şey yapmadan, hiç kimseyle konuşmak zorunda kalmadan, kendisiyle baş başa koca bir gün geçirmesi ne büyük lüksmüş. Sonra biraz daha gömüldüm battaniyeme, sütlaç kasesinin dibini son bir kaşık darbesiyle sıyırdım mutlu mutlu.
Tabii bu bireysel molanın da bir son kullanma tarihi vardı. İki-üç gün sonra işe geri döndüm, okula geri döndüm, sosyal medyaya ve yazılarıma geri dönmedim. Gel zaman git zaman, yazmaya verdiğim bu mola hali bir alışkanlığa evrilmeye başladı.
Ne zaman çevremde birileri “Ne oldu, ne güzel paylaşımlar yapıyordun, niye bıraktın?” dese “Hazır hissetmiyorum, içimdeki ilhamı kaybettim sanki.” diyebiliyordum yalnızca. Böyle dedikçe de daha çok saplanıp kalıyor, yazmamaya tam gaz devam ediyordum.
İşte geçen hafta “Nerelerdesin Ece? Yazılarını, seni özledik.” diyen o birbirinden güzel mesajlarınızı okurken Newton’ın 1. yasasını hatırlayıverdim: Eylemsizlik, yani namıdiğer “Net bir dış kuvvet etki etmediği sürece, duran bir nesne durmaya devam eder.” kuralı. Fizik yasaları da insan davranışına uyarlanabilir miydi acaba? Yok artıktı. Olacak iş değildi ya, gerçekten de kalkıp oturdum bilgisayarımın başına. Bir şeyler yazmaya çalıştım, en son bıraktığım yerden devam etmeyi planlayarak. Anlatmak istediğim makaleyi açtım bilgisayar ekranımın bir yarısına,diğer yarısına da OneNote programını. Yok, içim darlanıyor sanki. “Off, tamam neyse yarın başlarım.” diyor iç sesim.
Evet bir kıpırdanma mevcut, dış kuvvet duran nesneyi hareket ettirmeyi başardı başarmasına da hareketin kalıcılığı sağlanamıyor a dostlar. Kendimi bir araba gibi hayal ettim o an, çıktığı şehirler arası yolun orta yerinde benzini bitip duruveren. Minik bir grup birleşmiş ittiriyordu arabayı ve araba da gerçekten ufacık da olsa bir hız kazanıp ilerliyordu birkaç metre. Ama pat diye duruveriyordu işte birileri itmeyi bıraktığında. Arabanın eski hızıyla ve gücüyle devam edebilmesinin tek yoluysa benzin deposunun dolmasıydı. Yani dış kuvvet değildi mesele, içten gelen kuvvetti. İçten gelen ilhamdı. “Ayna ayna söyle bana, nerede bulabilirim aradığım ilhamı bu diyarda?” diyebileceğim bir aynam yoktu belki ama her zaman olduğu gibi danışabileceğim kitaplarım vardı. Büyük bir açlıkla onlarca kitap okudum (bazılarını yutarcasına, bazılarını sayfalarını atlaya atlaya), en sonunda iki ilginç kitaptan iki ilginç mesajı çekip aldım, kendimce harmanladım. Bu da aradığım ilhama kavuşma hikayem oldu.
Şimdi izin verirseniz “Oh be! İçinden gelerek yazmanın tadı bu düyada başka hiçbir şeyde yok.” diyerek bitirmek istiyorum bu yazıyı. Sevgiler, sizi pek özlemişim 🧡