
Perseverance (“Grit” tanımı, 1. element): Dilimizde sebat ve azim kelimelerini kullanarak karşılayabildiğimiz bir kavram. Hem bir işi sonuna dek sürdürme, hem de bunu yaparken karşımıza çıkan engelleri aşma kararlığı anlamına geliyor.
Prof. Duckworth‘ün araştırmaları gösteriyor ki, müthiş başarılı insanlar da herkes gibi zorluklarla karşılaşıyor, onların da önüne engeller çıkıyor, onlar da reddediliyor, hem de çoğunlukla yüzlerce kez. Fakat bu insanlar engeller karşısında yılmadan tekrar ayağa kalkıp defalarca yeniden deneyebilme becerisine sahip.
Bu durumu zihnimde şöyle canlandırıyorum, çıktığım yolda ne zaman bir engelle/zorlukla karşılaşsam önümde tek bir soru beliriyor: “Devam edecek miyim?” Bu soruya cevabım evetse, uğraşıyor, tekrar deniyor, gerekirse stratejimi değiştiriyor ama ne olursa olsun o zorluğu aşmaya ve başladığım işi devam ettirmeye gayret ediyorum. Bu da beni sebatkar ve azimli biri yapıyor. Yani grit’in ilk elementini cebe atmış oluyorum.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Kitapta (Grit – Angela Duckworth) the New Yorker’da karikatür editörü olarak çalışan ünlü karikatür sanatçısı Bob Mankoff’un hikayesi anlatılıyor. Sebat ve azime güzel bir örnek olduğunu düşündüğüm için paylaşmak istiyorum.
Bob çocukluğunda çizimler yapmayı çok seviyor. Lisede müzik ve sanat okuyor, fakat tam da bu dönemde gerçekten “yetenekli” olduğunu düşündüğü isimlerin ellerinden çıkmış eserler karşısında ezilmiş hissediyor ve bir daha yıllarca dokunamıyor kağıda, kaleme, boyaya.
Felsefe ve psikoloji okumayı tercih ettiği üniversitenin son yılındaysa bir kitap satın alıyor: “Learning to Cartoon” (Karikatür çizmeyi öğrenmek). Bob, kitabı yutarcasına okuyor ve öğrendiği tavsiyeleri kullanarak 27 karikatür çiziyor. Bu süreçte de hayatını, karakterinin belirleyici özelliği olduğunu düşündüğü “komiklikten” kazanmaya bir anlamda and içiyor. Eh, çizim yapmayı da bu denli sevince karikatür sanatını seçmesi pek de tesadüf değil tabii 😏
Ardından dergi dergi gezerek çizdiği 27 karikatürü satmaya çalışıyor. Hep reddediliyor. “Daha çok çizim yapıp tekrar denemesini” söylüyorlar genelde. O da öyle yapıyor. İki yıl süren sayısız denemelerinin sonundaysa elinde yalnızca “banyo duvarını kaplamaya yetecek kadar red mektubu” olduğunu anlatıyor yıllar sonra gülerek.
Tabii, ara sıra küçük zaferleri de olmuyor değil, lokal dergilere sattığı tek tük karikatürler gibi. Ama Bob için bu yeterli değil, o the New Yorker’da karikatür sanatçısı olarak çalışmak istiyor. Eh, bu da gerçekleştirmesi hayli zor bir hedef.
Bob, çizdiği binlerce karikatürün ve mütemadiyen reddedilerek geçirdiği yılların ardından “daha çok çizim yapmanın” işe yaramadığını fark ediyor ve taktik değiştiriyor. New York Halk Kütüphanesi’ne gidip the New Yorker’da 1925’ten beri yayımlanmış olan tüm karikatürleri tek tek inceliyor, analiz ediyor. Zannettiği gibi çizimlerin gerçekçiliği, güzelliği, veya açıklamaların uzunluğu, kısalığı gibi özelliklerin karikatürlerin yayımlanmasında belirleyici olmadığını anlaması çok sürmüyor
Fakat tüm bu birbirinden apayrı gözüken karikatürlerin iki ortak özelliğini de fark ediyor. Bir kere, hepsi şu ya da bu şekilde okuyucuyu bir konuda düşündürüyor. Bir de her karikatür sanatçısının yalnızca kendisine has, bir bakışta tanıyabileceğiniz bir tarzı var. Bob, tamamen kendisine has olan tarzını yansıtacak ve okuyucuları düşündürecek karikatürleri çizebileceğine gönülden inanıyor. “Yapabilirim bunu. Yapabilirim ya.” diyor kendi kendine. Ve denemeye başlıyor, onlarca, yüzlerce farklı tarzı. En sonunda taa lise yıllarındayken üzerinde çalıştığı, kendisine has o noktalı çizimini geliştiriyor (ismi “stippling”).

Bob Mankoff, The New Yorker
The New Yorker’dan o güne dek sadece üç sene içinde tam 2 binden fazla red mektubu aldıktan sonra, 1977’de gönderdiği karikatürü ilk kez kabul ediliyor. Bir sonraki yıl tam 13 karikatür satıyor the New Yorker’a, bir sonraki yıl 25, ve bir sonraki yıl 27. 1981’de the New Yorker’dan aldığı bir mektupta, kontratlı bir karikatür sanatçısı olmayı isteyip istemeyeceği soruluyor. “Evet” diyor Bob da, “Evet.”.
Ülkemizden çok başarılı bir karikatür sanatçısı olan @cemguventurk ‘ün de çok benzer hikayesini dinlemek isteyenlere de “Şaka mı bu?” isimli eğlenceli TEDx konuşmasını izlemelerini öneririm.