
Bu yıl, bir yeni yıl yazısı yazmadan önce bir süre beklemek istedim, biraz içinden geçtiğim süreci yazıya dökmeden önce anlamlandırabilmek için, biraz da “Hey sen! Bu yepyeni bir yıl. Yeni bir yılda yepyeni bir sen yaratmaya var mısın?” paylaşımlarının arasından sıyrılabilmek için. Yanlış anlamayın, bu paylaşımlarda hiçbir sıkıntı yok. Gelişmek için çaba sarf etmek çok değerli ve insan olmanın da vazgeçilmez bir parçası. Yalnızca ben, bireysel olarak, bu yıl ilk kez bu akıma kapılamadım, ilk kez “yeni bir yılda daha iyi bir ben” fikrinin peşinden koşmak gelmedi içimden.
2020’ye dek, istisnasız, her yılın son günlerinde kendisine madde madde yeni yıl hedefleri yazan Ece için büyük bir değişimdi bu ritüelini bir kenara bırakmak. Onun yerine ne mi yaptım? Bu yeni yılı yine geçen iki yılda olduğu gibi sabaha dek dışarıda, arkadaşlarımızla, bol bol içerek kutlama fikrinden vazgeçtim önce. “Yeni yıl gecesini ailenle geçirsek güzel olmaz mı?” dedim Kim’e. Norveç’te, kendi ailemden kilometrelerce uzakken geçirdiğim en güzel yılbaşı gecesi oldu gerçekten de 2019’u 2020’ye bağlayan o gece. Gece yarısı hep birlikte şehir merkezindeki şahane havai fişek gösterisini izledikten sonra, ailesi evlerine, Kim arkadaşlarıyla eğlenmeye giderken, ben de mutlu mutlu evimin yolunu tuttum. Bu gece kendimle kalmak istiyordum birkaç saatliğine.
Eve geldiğimde ışıkları açmadım, yer lambamızı yaktım sadece. Bir de en sevdiğim sandal ağacı tütsümüzü. Kanepenin hemen önündeki kahve masamıza üç küçük mum koydum.
Özenle yaktım ilk mumu, ellerime aldım. Ocak ayından itibaren geride bıraktığımız yıl boyunca beni büyüten, geliştiren, kendimi tanımaya bir adım daha yaklaştıran ve tüm kalbimle şükran duyduğum her şeyi tek tek düşündüm, avucumun içinde sakince yanan mumu izlerken. “Bu yıla teşekkür edecek ne çok şey varmış!” diye düşündüm, uçup giden bir yarım saatin ardından. Üstelik yaşarken zor gelen, kimi zaman üzüp ağlatan deneyimler dahi şükran sebeplerim arasındaydı, şaşırarak fark ediyordum. “Teşekkürler hayat, teşekkürler 2019.”. İlk mumu, yanmaya devam etmesi için masanın üzerine koydum.
İkinci mumdaydı sıra.
Mumu yakıp, içine sadece kendimle konuşmak için yazılar yazdığım defterimi ve kalemimi aldım. “Yarın sabah, istediğim hayatın içine uyanabilme şansım olsaydı, sabah uyandığım ilk andan akşam yastığa başımı koyana dek neler yapıyordum olurdum?” diye sordum kendime, cevabını akışa geçen zihnime ve parmaklarıma bırakarak. Kimsenin okumayacağını bildiğimiz hayallerimizi yazarken (gerçek olmuş, olmamış hiçbir önemi yok), kendimizi tanımaya bir adım daha yaklaştığımızı düşünüyorum, en derinde yatan isteklerimizi anlamaya başlamak yoluyla. Sanki bu anlarda defterim, kalemim dile geliyor ve soruyor: “Sevgili Ece, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, kendi hür iradenle bu hayatı yaşamayı mı seçiyorsun, olası diğer tüm hayatlardan vazgeçerek?”. İkinci mumun yanmaya devam edişini izlerken, bu soruya verdiğim güçlü “Evet!” yanıtı çalınıyor kulaklarıma.
Sabah 4 sularında üçüncü ve son mumu yakarken, yeni yıl hedeflerimi değil de, bu senenin temasını seçtim. “Öze Güven.”. 2018 yılı beni en çok değiştirip dönüştüren yıldı, 2019’sa farkındalığımı en çok arttıran.
2020 için en büyük dileğim, çılgınca çaba sarf ederek x,y,z hedeflerini gerçekleştirmek veya “daha iyi bir ben” olmak için uğraşmak değil de, kendi özüme güvenmek, içimde potansiyelinin var olduğunu bildiğim tohumların bu yıl yeşerip gün yüzüne çıkmasına izin vermek oldu. Nasıl anlatsam, sanki hayatla mücadele etmek ve oldurmaya çalışmaktansa, ben “bıraksam” zaten olacakmış gibi bir şeyler sanki akışta.
İşte 2020’nin tam da böyle, özüme güven duyduğum ve ona “Sen en iyisini bilirsin.” deme cesaretini gösterdiğim bir yıl olmasını temenni ediyorum. Kendim için ve bu yazının içinde bir yerlere dokunduğu herkes için ❤️