
Berntsen ve Rubin, 2004 yılında gerçekleştirdikleri bir çalışmada, ortalama bir yeni doğmuş bebeğin önünde uzanan şu koca hayatta deneyimlemesinin kuvvetle muhtemel olduğunu düşündükleri en önemli ve unutulmaz anların neler olabileceğini hayal edip yazmalarını istiyor katılımcılardan. Bi dakika bi dakika, bahsi geçen soru size de tanıdık geldi mi bir yerlerden? 🙂 Bu soruyu size öylesine yöneltmediğimi, arkasında yatan bilimi konuşacağımızı söylemiştim 😉
Haydi şimdi bakalım katılımcıların verdiği en popüler 10 cevap sırasıyla nelermiş:
- Çocuk sahibi olmak
- Evlenmek
- Okula başlamak
- Üniversiteye başlamak
- Aşık olmak
- Başkalarının ölümleri
- Emekli olmak
- İlk kez evden ayrılmak
- Ebeveynlerin ölümü
- İlk iş deneyimi
Pekiii, bu maddeleri okurken bazı ortak paternler fark ettiniz mi?
Öncelikle, elbette herkes için doğru olmasa da, bu maddelerin önemli bir çoğunluğu dünya genelinde ortalama bir birey için kabaca 10-30 yaş aralığında deneyimlenmesi beklenen, pozitif olayları içeriyor.
Bu bilgiye paralel olarak farklı çalışmalar da, orta yaş ve üzeri bireylerde geriye dönük en canlı ve net hatırlanan pozitif otobiyografik anıların da yine ağırlıklı olarak ortalama 10-30 yaş aralığında yaşanan deneyimlerden geldiğini ortaya koyuyor (Munawar, Kuhn & Haque, 2018).
Bu gönderiyi Instagram’da gör
İşte bu olguya çizimdeki belirgin tümsekten de anlayabileceğiniz gibi Anı Tümseği (Reminiscence Bump) adı veriliyor, ki otobiyografik bellek literatüründeki en “robust” (güçlü ve farklı çalışmalarla tekrar tekrar aynı sonuçları veren) olgulardan biri kendisi.
İnsan ömrünün ortalama 80 yıl olduğunu düşünürsek, bu 15-20 senelik, nispeten çok daha kısa periyodun en canlı hatıralarımıza ev sahipliği yapması biraz tuhaf değil mi? E peki neden bu böyle, dediğinizi duyar gibiyim. Konuya ilişkin 4 farklı teori var literatürde yaygın olarak kabul gören. Bu yazıda hepsini açıklamam imkansız fakat bu haftanın konusuyla paralel olması adına aralarından bilişsel teoriye değinmek istiyorum.
Şimdi, dikkat ederseniz maddelerin büyük bir çoğunluğunda aslında yaşam öyküsündeki ilkler ve yenilikler baskın. Ya da bir başka deyişle alışık olduğumuz hayat düzenini değiştiren ve bir anlamda yeni bir sayfa açan maddeler. İşte bilişsel teori kısaca diyor ki, belleğimizdeki en canlı, pozitif anılarımıza ev sahipliği yapan periyodun 10-30 yaş arasını kapsamasının sebebi bu yaş aralığının bizim için ilklerle ve yeniliklerle dolu olmasıdır. Ortalama bu yaş aralığında ilk kez evden ayrılır tek başımıza yaşamaya başlarız, ilk kez farklı kültürler deneyimleriz, ilk kez aşık olur, ilk kez üniversitenin kapısından heyecanla girer, ilk işimize kalbimiz pır pır atarak başlar, ilk kez bebeğimizi kucağımıza alırız – gibi.
Fakat yine ortalama bir birey üzerinden ilerlersek, orta yaşlardan itibaren hayatımız o ilk gençlik yıllarımıza kıyasla daha fazla rutin ve daha az yenilik içerir. Yani, hayatımızda “daha çok kahverengi ayakkabı ve daha az çalar saat” var gibi de düşünebilirsiniz bunu 🙂
İşte bilişsel teori de, yenilikler zamanı esnetmekle kalmaz, aynı zamanda rutinimizi kırdıkları için hafızalarımızda daha keskin ve kalıcı yer edinirler diyor.
Siz ne düşünüyorsunuz? Bir önceki paylaşımda sorduğum soruya verdiğiniz cevaplarla örtüşüyor mu Anı Tümseği’ni açıklamaya çalışan bilişsel teori? 🙂
Kaynaklar:
Berntsen, D., & Rubin, D. (2004). Cultural life scripts structure recall from autobiographical memory. Memory & Cognition, 32(3), 427-442. doi: 10.3758/bf03195836
Koppel, J., & Rubin, D. (2016). Recent Advances in Understanding the Reminiscence Bump. Current Directions In Psychological Science, 25(2), 135-140. doi: 10.1177/0963721416631955
Munawar, K., Kuhn, S., & Haque, S. (2018). Understanding the reminiscence bump: A systematic review. PLOS ONE, 13(12), e0208595. doi: 10.1371/journal.pone.0208595
Rubin, D., & Schulkind, M. (1997). Distribution of important and word-cued autobiographical memories in 20-, 35-, and 70-year-old adults. Psychology And Aging, 12(3), 524-535. doi: 10.1037/0882-7974.12.3.524