• TANIŞALIM
  • BLOG
    • SİNİRBİLİM
    • PSİKOLOJİ
      • ALIŞKANLIKLAR
      • POZİTİF PSİKOLOJİ
      • BİLİŞSEL YANLILIKLAR
      • ÖĞRENME
      • VERİMLİLİK
      • İLİŞKİLER
    • KÜLTÜR
    • HİKAYELER
  • YOUTUBE
  • Ece A. Ala

  • MAĞAZA
  • SSS
  • İLETİŞİM
0

Ece A. Ala

Hikayeler, Pozitif Psikoloji, Psikoloji
/
22 Kasım 2020

ÖLÜ İNSAN HEDEFLERİ x YAŞAYAN İNSAN HEDEFLERİ

“Ben artık bir müddet, isteğim haricinde maruz kaldığım fotoğrafları görmek istemiyorum. Gün içinde sürekli Twitter’ı, ekşisözlük’ü kontrol etmek istemiyorum. Ne kadar duyarlı olup olmadığımı sosyal medya paylaşımlarımla ölçen mesajları okuyup cevaplamak ve yine de anlaşılamamak istemiyorum. İnternette her kafadan çıkan her sese kulak vermek istemiyorum. Kendimi psikolojik olarak iyi/güçlü hissetmediğim, işlevselliğiminse giderek azaldığını fark ettiğim bir süreç bu. Kendi ihtiyaçlarıma sahip çıkmak durumundayım.” diyerek yaklaşık 10 günlük bir ara vermiştim sosyal medyada içerik üretmeye ve tüketmeye.

Okuduğunuz cümleler bu dönem özelinde kurulmuş olsa da, şu 26 yıllık ömrümde benzer bir tona sahip yüzlerce, binlerce cümle kurdum. Biliyorum.

“Geceleri geç yatmak istemiyorum.”
“Sosyal medyada bu kadar çok zaman geçirmek istemiyorum.”
“Tırnaklarımı yemeyi bırakmak istiyorum.”
“Ben artık bu ilişkiyi sürdürmek istemiyorum.”
“Sevdiğim insanlara ani çıkışlar yaparak onları kırmayı bırakmak istiyorum.”
“Her sabah uyandığımda ilk iş telefonuma uzanmayı bırakmak istiyorum.”
…

1. ÖLÜ İNSAN HEDEFLERİ

Tanıdık geldi mi bu cümleler size de?

Cümlelerin hepsinde ortak bir patern fark edebildiniz mi peki? “…. -mek/-mak istemiyorum” veya “….’yı bırakmak istiyorum” kalıplarından bahsediyorum, evet.

Yani bu cümleler dudaklarımdan dökülürken odağım, tamamen NEYİ İSTEMEDİĞİM 🙅🏽‍♀️ üzerinde. NEYİ İSTEDİĞİMSE biraz muğlak gibi gözüküyor. İşte Russ Harris, Kabul ve Kararlılık Terapisi üzerine kaleme aldığı ve benim de severek okuduğum ACT Made Simple isimli kitabında, bu kalıpların kullanıldığı cümlelere Ölü İnsan Hedefleri (Dead Person’s Goals) ☠️ adının verildiğini anlatıyor.

Bi’ dakika. Ne dedin, ne dedin Ece? ÖLÜ… İNSAN HEDEFLERİ mi? 😨

Nasıl yani, neden böyle tuhaf bir isim seçilmiş? 🤔

Gelin birlikte düşünelim.

Tırnaklarını yememeyi en iyi kim yapar sizce? Ölü biri.
Sosyal medyada en az zamanı kim geçirir? Ölü biri.
Kim geceleri geç yatmamakta bir dünya markasıdır? Ölü biri.
Ölü biri, sevdiklerine ani çıkışlar yaparak kıramaz da onları.
Onun ne uyanabileceği sabahları vardır, ne uzanabileceği bir telefonu. Tam da bu yüzden sabahları ilk iş telefona uzanmamayı en iyi o yapar. Öyle ki, bir kez bile başarısız olmaz bu konuda 🌝

Fark ettiğiniz gibi, ölü insan hedefleri, ölü birinin yaşayan birinden daha iyi gerçekleştirebileceği, “yapmama” hali üzerine kurulu hedefler demek.

E ama ben hayattayım. Bak, nefes alıyorum. Parmaklarım klavyemin tuşlarına dokunuyor. Tuşlar arasında birikmiş tozları ve kurabiye kırıntılarını fark ediyorum. Kurabiyemden bir ısırık daha alıyorum keyifle. Dilim, şekeri, unu ve tereyağını ayrıştırırken aklıma annemin kurabiyeleri geliyor. “Benimkiler öyle yumuş, öyle ağızda dağılan cinsten değil. Annemin kurabiyelerini mi özledim, yoksa annemi mi?” diye düşünüveriyorum. Yaşıyorum işte anlayacağınız. Acıyla, kahkahayla, endişeyle, sevgiyle, geceleri karanlıkta tek başıma kulaklıklarımı takıp ettiğim danslarla, kalp ağrılarıyla ve heyecanla yaşıyorum.

Çoğunlukla da yaşadığım bu hayatı iyileştirme, kendimi adım adım ileri taşıma, geliştirme arzusu taşıyorum. Ölü insan hedeflerimse ne yazık ki bana bu konuda tam kapsamlı bir yol haritası çizemiyor. Hangi yollardan gitmeyeceğimi biliyorum da, yaşayan bir insan olarak gelişmek, ilerlemek ve koşullarımı iyileştirebilmek için hangi yolu takip edeceğim konusunda çok net değilim 🤷🏽‍♀️

2. YAŞAYAN İNSAN HEDEFLERİ

İşte Russ Harris, Kabul ve Kararlık Terapisi’nde Ölü İnsan Hedefleri’ni Yaşayan İnsan Hedefleri‘ne çevirmeyi, yani yapmamaya değil de, YAPMAYA, AKSİYON ALMAYA odaklanan hedefler koymayı amaçladığımızı anlatıyor. Bunun için de “Diyelim ki bu şeyi yapmayı bıraktın gerçekten. Şimdi neyi daha farklı yapmaya başlayacaksın istediğin/hayalini kurduğun yaşama yaklaşabilmek için?” gibi birkaç pratik soru paylaşıyor kitapta.

Benzer bir soruyu ben de sosyal medyadan uzak kaldığım ilk gün kendime sordum: “Yapmak istemediklerini tek tek anlattın Ece. Tamam, bak işte yapmayı bıraktın da hepsini. Neye hayır diyeceğinin bilincinde olmak, çok güzel bir başlangıç noktası. Peki elindeki bu boşlukla NE YAPMAK istiyorsun? Şimdi bunun muhasebesini yapma, yol haritanı çizme vakti.” 😌

Ardından Askild’in yanına kıvrılıp bir kısa dönemli, Yaşayan İnsan Hedefleri listesi hazırladım kendime. Bu liste şu tarz maddeler içerdi: temizlik yapıp birikmiş çamaşırları yıkamak/katlamak, Askild’le bol bol oyun oynamak, yeni yıkanmış nevresimin kokusu ve yumuşaklığıyla uykuya dalmak, bir tütsü yakıp dumanını izlerken en sevdiğim müzikleri dinlemek, ailemle uzun uzun görüntülü konuşmak, akşam üzeri dışarı çıkıp yürümek, geceleri sıcak çikolata ve en rahat yumoş pijamalarım eşliğinde sevdiğim ve beni keyiflendiren bir dizi izlemek, artık kullanmadığımız/işimize yaramayan tüm eşyaları ayıklayıp elden çıkarmak, yeni yemek tarifleri denemek ve kendimizi ev tadilatlarına kaptırdığımız için uzuuuun zamandır ziyaret etmediğimiz hytte’ye kaçıp hem Kim’in ailesiyle hem doğayla bol bol vakit geçirmek. Aşağıda paylaştığım video da o hafta sonu çektiğim birkaç fotoğraf ve videonun kolajı – bana en iyi gelen maddelerden biri bu oldu hem doğayı hem birlikteliği içinde barındırdığından olsa gerek ❤️

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Ece Aybike Ala (@eceaybikeala)’in paylaştığı bir gönderi

Sizin ölü insan hedefleriniz var mı(ymış)? Cevabınız evetse, yaşayan insan hedeflerine nasıl çevirebilirsiniz onları bu güzel Pazar gününde? Yorumlarda paylaşmak isterseniz seve seve okuyor olacağım.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Ece Aybike Ala (@eceaybikeala)’in paylaştığı bir gönderi

ETİKETLER:kişisel

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR...

GÖREV DEĞİŞTİRME BEDELİ

20 Şubat 2019

İLK İŞ, KURBAĞAYI YE!

9 Eylül 2019

21 GÜN MİTİ : 66 GÜN

6 Ocak 2019

BUZ KÜPÜ METAFORU

21 Mayıs 2019
2 Yorumlar
  • Dilşah

    Merhaba Ece! Seninle ilk olarak Youtube’ta tanıştım. Videoların çok hoşuma gitti. En son videonu izledim. Kendi adıma dersler çıkardım. Sana sarılmak istedim seni dinlerken. Üzüldüm ve seni böyle umutlu görünce de sevindim. İyi ki karşıma çıktın. Çok tatlısın ve seni seviyorum. Ayrıca sana çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsın<3

    CEVAPLA

YORUMLARINIZI DUYMAYI ÇOK İSTERİM! Cevabı iptal et

ÖNCEKİ YAZI
“MERKÜR RETROSU” VE KONTROL ODAĞI
SONRAKİ YAZI
İNTİKAM AMAÇLI UYKU VAKTİ ERTELEMECİLİĞİ: KAYBOLAN ÖZERKLİĞİN PEŞİNDE

INSTAGRAM

Sizi yüzyılın (bence) en iyi icadıyla tanıştırmama izin verin: “lazy glasses” 😁

Bir çeşit periskop gibi çalışarak gözlüğe yerleştirilmiş açılı aynalar sayesinde görüş açınızı 90 derece değiştirmenizi sağlıyor. Bu bilgiyle ne yapacağınızsa biraz size kalmış 🫠 Zira bu gözlükleri kamburlaşmadan dik oturarak punch nakışı yapabilmek kullanan gençler de gördüm TikTok’ta, boyun ağrısı çekmeden laptoplarında çalışabilmek için kullanan beyaz yakalılar da, bu hafta ilk kez korona olup birkaç gün yataktan çıkamama çilesiyle tanışınca çareyi kafayı yastıktan kaldırmadan kitap okuyup tabletten dizi izlemekte bulan bir adet Ece de 🥸

Ben aylar önce, masaüstü bilgisayarda çalışırken çektiğim boyun ağrılarını biraz olsun azaltma umuduyla almıştım bu gözlükleri aslında ama o açı anladığım kadarıyla laptoplarda daha iyi işliyormuş, masaüstü ekranımı görebilmem için 135 dereceye kaykılmam gerekmişti ve pek konforlu olmamıştı tahmin edersiniz ki djgshdg. Ama uzanarak kitap okuma ve dizi/film izleme performansından ben ve boynum dev memnun kaldık 🤌🏼

Siz de kullanıyor musunuz lazy glasses? Veya favori kitap okuma/dizi izleme pozisyonlarınız neler? 👀
eceaybikeala
eceaybikeala
•
Follow
Sizi yüzyılın (bence) en iyi icadıyla tanıştırmama izin verin: “lazy glasses” 😁 Bir çeşit periskop gibi çalışarak gözlüğe yerleştirilmiş açılı aynalar sayesinde görüş açınızı 90 derece değiştirmenizi sağlıyor. Bu bilgiyle ne yapacağınızsa biraz size kalmış 🫠 Zira bu gözlükleri kamburlaşmadan dik oturarak punch nakışı yapabilmek kullanan gençler de gördüm TikTok’ta, boyun ağrısı çekmeden laptoplarında çalışabilmek için kullanan beyaz yakalılar da, bu hafta ilk kez korona olup birkaç gün yataktan çıkamama çilesiyle tanışınca çareyi kafayı yastıktan kaldırmadan kitap okuyup tabletten dizi izlemekte bulan bir adet Ece de 🥸 Ben aylar önce, masaüstü bilgisayarda çalışırken çektiğim boyun ağrılarını biraz olsun azaltma umuduyla almıştım bu gözlükleri aslında ama o açı anladığım kadarıyla laptoplarda daha iyi işliyormuş, masaüstü ekranımı görebilmem için 135 dereceye kaykılmam gerekmişti ve pek konforlu olmamıştı tahmin edersiniz ki djgshdg. Ama uzanarak kitap okuma ve dizi/film izleme performansından ben ve boynum dev memnun kaldık 🤌🏼 Siz de kullanıyor musunuz lazy glasses? Veya favori kitap okuma/dizi izleme pozisyonlarınız neler? 👀
3 hafta önce
View on Instagram |
1/6
Yurt dışında okuyanların/yaşayanların en büyük dertlerinden biri olabiliyor Türkiye’yle para transferi gerçekleştirmek. Yüksek komisyon, pahalı kur değişimi veya transferin ulaşabilmesi için uzun müddet beklemek zorunda kalmak epey can sıkıcı olabiliyor zira 😣 İşte tam da bu soruna şahane bir çözümle geldim bugün! 🤓

TransferGo websitesi veya mobil uygulaması aracılığıyla ne sizin ne de alıcının evden çıkmasına gerek kalmadan, hızlı, güvenilir ve pratik bir şekilde, üstelik hiç komisyon ödemeden yurt dışından Türkiye’deki tüm bankalara para transferi gerçekleştirebiliyorsunuz. Parayı alıcının banka hesabına veya kredi kartına gönderebileceğiniz gibi alıcının banka bilgilerini bilmiyorsanız ad-soyad ve telefon numarası bilgilerini girerek de transferi gerçekleştirebiliyorsunuz. Ve paranız yalnızca 1 iş günü içerisinde hesaba ulaşıyor! 💨

Dahası, TransferGo ile gerçekleştireceğiniz ilk 2 transferiniz ücretsiz. TransferGo’ya davet ettiğiniz ve ilk transferini gerçekleştiren her arkadaşınız içinse 22€ kazanıyorsunuz 🤩

-

Bense, aylardır gözüme kestirdiğim fakat satın alabilmek için bir sonraki Türkiye ziyaretime dek beklemem gerektiğini düşünüp üzüldüğüm bu birbirinden güzel illüstrasyonlar, kitap ve kupayı, @transfergo.turkiye aracılığıyla ve @dietwithirem'in desteği ve katkılarıyla İstanbul'dan Tønsberg'deki evimize yalnızca birkaç gün içinde ulaşmış buluverdim 🥲 Aslına bakarsanız, bir para transferinden çok daha fazlasıydı bu deneyim benim için. Uzakların aslında bu kadar kolay yakın olabileceğini hissetmek, kendi ana dilimde yazılmış bir kitabın sayfalarını karıştırabilmek, Türk bir sanatçının elinden çıkmış, kelimelerinde ve renklerinde kendimi bulduğum o güzelim illüstrasyonları duvarlarımda görebilmek, yine Türk bir seramik sanatçısının elleriyle ürettiği o kupadan çay içebilmek...

Ana dilimizde okuduğumuz metinlerdeki duygusal içeriklerle uyumlu olarak yüz kaslarımızın daha fazla aktive olduğunu gösteriyordu geçenlerde okuduğum bir çalışma, 12 yaşından sonra öğrendiğimiz ve akıcı olarak konuşabildiğimiz ikinci bir dilde okuduğumuz metinlere kıyasla. Kim bilir, son günlerde evde yüzümde istemsizce beliren o gülümsemelerin sebebi budur belki 💛

#işbirliği
eceaybikeala
eceaybikeala
•
Follow
Yurt dışında okuyanların/yaşayanların en büyük dertlerinden biri olabiliyor Türkiye’yle para transferi gerçekleştirmek. Yüksek komisyon, pahalı kur değişimi veya transferin ulaşabilmesi için uzun müddet beklemek zorunda kalmak epey can sıkıcı olabiliyor zira 😣 İşte tam da bu soruna şahane bir çözümle geldim bugün! 🤓 TransferGo websitesi veya mobil uygulaması aracılığıyla ne sizin ne de alıcının evden çıkmasına gerek kalmadan, hızlı, güvenilir ve pratik bir şekilde, üstelik hiç komisyon ödemeden yurt dışından Türkiye’deki tüm bankalara para transferi gerçekleştirebiliyorsunuz. Parayı alıcının banka hesabına veya kredi kartına gönderebileceğiniz gibi alıcının banka bilgilerini bilmiyorsanız ad-soyad ve telefon numarası bilgilerini girerek de transferi gerçekleştirebiliyorsunuz. Ve paranız yalnızca 1 iş günü içerisinde hesaba ulaşıyor! 💨 Dahası, TransferGo ile gerçekleştireceğiniz ilk 2 transferiniz ücretsiz. TransferGo’ya davet ettiğiniz ve ilk transferini gerçekleştiren her arkadaşınız içinse 22€ kazanıyorsunuz 🤩 - Bense, aylardır gözüme kestirdiğim fakat satın alabilmek için bir sonraki Türkiye ziyaretime dek beklemem gerektiğini düşünüp üzüldüğüm bu birbirinden güzel illüstrasyonlar, kitap ve kupayı, @transfergo.turkiye aracılığıyla ve @dietwithirem'in desteği ve katkılarıyla İstanbul'dan Tønsberg'deki evimize yalnızca birkaç gün içinde ulaşmış buluverdim 🥲 Aslına bakarsanız, bir para transferinden çok daha fazlasıydı bu deneyim benim için. Uzakların aslında bu kadar kolay yakın olabileceğini hissetmek, kendi ana dilimde yazılmış bir kitabın sayfalarını karıştırabilmek, Türk bir sanatçının elinden çıkmış, kelimelerinde ve renklerinde kendimi bulduğum o güzelim illüstrasyonları duvarlarımda görebilmek, yine Türk bir seramik sanatçısının elleriyle ürettiği o kupadan çay içebilmek... Ana dilimizde okuduğumuz metinlerdeki duygusal içeriklerle uyumlu olarak yüz kaslarımızın daha fazla aktive olduğunu gösteriyordu geçenlerde okuduğum bir çalışma, 12 yaşından sonra öğrendiğimiz ve akıcı olarak konuşabildiğimiz ikinci bir dilde okuduğumuz metinlere kıyasla. Kim bilir, son günlerde evde yüzümde istemsizce beliren o gülümsemelerin sebebi budur belki 💛 #işbirliği
3 hafta önce
View on Instagram |
2/6
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”.

❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle.

-

🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”.

🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda.

🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl?

3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize:

🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek.

🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur.

[👇devamı yorumda]
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”.

❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle.

-

🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”.

🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda.

🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl?

3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize:

🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek.

🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur.

[👇devamı yorumda]
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”.

❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle.

-

🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”.

🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda.

🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl?

3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize:

🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek.

🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur.

[👇devamı yorumda]
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”.

❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle.

-

🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”.

🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda.

🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl?

3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize:

🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek.

🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur.

[👇devamı yorumda]
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”.

❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle.

-

🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”.

🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda.

🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl?

3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize:

🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek.

🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur.

[👇devamı yorumda]
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”.

❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle.

-

🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”.

🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda.

🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl?

3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize:

🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek.

🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur.

[👇devamı yorumda]
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”.

❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle.

-

🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”.

🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda.

🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl?

3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize:

🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek.

🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur.

[👇devamı yorumda]
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”.

❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle.

-

🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”.

🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda.

🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl?

3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize:

🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek.

🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur.

[👇devamı yorumda]
eceaybikeala
eceaybikeala
•
Follow
📚 “So many years of education yet nobody teaches us how to love ourselves.” / “Onca yıl eğitim görüyoruz ama kimse bize kendimizi nasıl sevebileceğimizi öğretmiyor.”. ❤️‍🩹 Bu fotoğrafı iki hafta önce Oslo’da bir okul bahçesinin hemen dışında çekmiştim. Mesaj, beğeni ve hatta telefonlara arka plan yapma isteği yağdı storylerimde paylaşmamı takip eden o birkaç saat içinde. Ah dedim, ne kadar ortak bir içsel yarayı dile getirmiş olmalı bu kısacık cümle. - 🎙 Öz-şefkat üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların öncüleri arasında yer alan ve şu anda da Texas Üniversitesi’nde eğitim psikolojisi alanında doçent olarak görev yapmakta olan Dr. Kristin Neff, konuk olduğu “How to Love Yourself More” isimli podcast bölümünde, “Kendini sevme veya öz-sevgi (self-love) terimi yerine öz-şefkati (self-compassion) kullanmayı tercih ediyorum, her ne kadar sevgi de şefkatin bir parçası olsa da.” diyor. Ve ekliyor, “Öz-şefkat, en kısa tanımıyla kendimizle iyi bir dost olabilme becerisidir. Destekleyici, nazik, cesaretlendirici bir içsel dost.”. 🍂 Hem huzurlu, keyifli anlarımızda hem de bilhassa acı çektiğimiz, zorlandığımız, yetersiz veya başarısız hissettiğimiz anlarımızda. 🤷🏽‍♀️ Peki ama nasıl? 3️⃣ Dr. Neff’in bilimsel araştırmaları, “Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself” isimli kitabında da özetlediği gibi öz-şefkatin üç temel elementi olduğunu gösteriyor bize: 🌱 Öz-nezaket (self-kindness): Hata yaptığımızda, acı çekiyor olduğumuzda, başarısız veya yetersiz hissettiğimizde; acımızı görmezden gelmek, ondan kaçmak veya öz-eleştirilerle kendimizi kırbaçlamak yerine, tıpkı çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir dostumuza davranacağımız gibi kendimize karşı da nazik, sıcak ve anlayışlı davranabilmek. 🌱 Ortak insanlık hissiyatı (common humanity): İnsan olmanın tanımında kırılgan ve kusurlu olmak vardır. Dolayısıyla bazen hata yapan/acı çeken/hayal kırıklığına uğrayan tek kişi benmişim hissine kapılabilsek de gerçekte olan, bu acının veya yetersizliğin insan olmanın bir parçası ve bütün insanların ortak yaşadığı bir deneyim olduğudur. Bunu fark etmek, izole olmak yerine diğer insanlarla bağlı hissetmemize yardımcı olur. [👇devamı yorumda]
3 hafta önce
View on Instagram |
3/6
Motivasyon literatüründe oldukça önemli bir yere sahip olan Öz-Belirleme Teorisi (Self-Determination Theory, kısaca “SDT”) üzerine 30 yılı aşkın süredir yapılan bilimsel çalışmalar, yalnızca yetişkinlerin değil gençlerin ve çocukların da evrensel olarak 3 temel psikolojik ihtiyacı olduğunu gösteriyor [1]:

🕵🏼 Özerklik (autonomy): bireyin eylemlerini kendisinin kontrol ettiğini ve kendi kararlarını  verebildiğini hissetmesi.

🤸🏻‍♀️ Yeterlik (competence): bireyin meşgul olduğu aktivitelerde etkili ve yetkin olduğunu hissedebilmesi, istediği sonuçlara çaba gösterdiği takdirde ulaşabileceğine inanması.

👩🏽‍🤝‍👨🏼 İlişkili olma (relatedness): bireyin diğerleriyle bağ kurması, içinde bulunduğu sosyal çevrede “aidiyet” hissetmesi, sıcaklık ve duygusal kabulü deneyimleyebilmesi.

Ve tıpkı bir elma ağacının güneş ışığı, su ve mineral gereksinimleri karşılandığında keyifle serpilip büyümesi ve kıpkırmızı elmalar üretebilmesi gibi çocukların da özerklik, yeterlik ve ilişkili olma gereksinimleri karşılandığında doğuştan sahip oldukları öğrenme ve gelişme arzuları serpilip büyüyor, öz-denetimli öğrenme becerileri güçleniyor ve yalnızca akademik olarak daha başarılı değil, aynı zamanda daha mutlu ve iyi oluşları (well-being) daha yüksek bireyler olarak yetişmeleri destekleniyor [örn: 2, 3, 4].

-

Bu minik özetin ardından, akademik ilgimi ve bilgimi Norveç’te 3 yılı aşkın sürede edindiğim anaokulu tecrübelerimle de harmanlayarak sevgili @evgibianaokulu ile birlikte uzun zamandır üzerine çalıştığımız “Okul öncesi eğitimde SDT: Mutlu ve başarılı çocuklar yetiştirme” projemizi bugün sizinle paylaşmaktan büyük bir mutluluk ve gurur duyuyorum! 🤓

-

Yaptıklarımızın ve yapmayı planladıklarımızın tamamını tek bir reel’a sığdırmak çok zor elbette, fakat videoda da yakalayabileceğiniz iki örneği paylaşmak isterim:

[👇örnekler ve kaynaklar yorumda]
eceaybikeala
eceaybikeala
•
Follow
Motivasyon literatüründe oldukça önemli bir yere sahip olan Öz-Belirleme Teorisi (Self-Determination Theory, kısaca “SDT”) üzerine 30 yılı aşkın süredir yapılan bilimsel çalışmalar, yalnızca yetişkinlerin değil gençlerin ve çocukların da evrensel olarak 3 temel psikolojik ihtiyacı olduğunu gösteriyor [1]: 🕵🏼 Özerklik (autonomy): bireyin eylemlerini kendisinin kontrol ettiğini ve kendi kararlarını verebildiğini hissetmesi. 🤸🏻‍♀️ Yeterlik (competence): bireyin meşgul olduğu aktivitelerde etkili ve yetkin olduğunu hissedebilmesi, istediği sonuçlara çaba gösterdiği takdirde ulaşabileceğine inanması. 👩🏽‍🤝‍👨🏼 İlişkili olma (relatedness): bireyin diğerleriyle bağ kurması, içinde bulunduğu sosyal çevrede “aidiyet” hissetmesi, sıcaklık ve duygusal kabulü deneyimleyebilmesi. Ve tıpkı bir elma ağacının güneş ışığı, su ve mineral gereksinimleri karşılandığında keyifle serpilip büyümesi ve kıpkırmızı elmalar üretebilmesi gibi çocukların da özerklik, yeterlik ve ilişkili olma gereksinimleri karşılandığında doğuştan sahip oldukları öğrenme ve gelişme arzuları serpilip büyüyor, öz-denetimli öğrenme becerileri güçleniyor ve yalnızca akademik olarak daha başarılı değil, aynı zamanda daha mutlu ve iyi oluşları (well-being) daha yüksek bireyler olarak yetişmeleri destekleniyor [örn: 2, 3, 4]. - Bu minik özetin ardından, akademik ilgimi ve bilgimi Norveç’te 3 yılı aşkın sürede edindiğim anaokulu tecrübelerimle de harmanlayarak sevgili @evgibianaokulu ile birlikte uzun zamandır üzerine çalıştığımız “Okul öncesi eğitimde SDT: Mutlu ve başarılı çocuklar yetiştirme” projemizi bugün sizinle paylaşmaktan büyük bir mutluluk ve gurur duyuyorum! 🤓 - Yaptıklarımızın ve yapmayı planladıklarımızın tamamını tek bir reel’a sığdırmak çok zor elbette, fakat videoda da yakalayabileceğiniz iki örneği paylaşmak isterim: [👇örnekler ve kaynaklar yorumda]
3 ay önce
View on Instagram |
4/6
Prof. Robert Plutchik tarafından geliştirilen Duygu Çarkı (Emotion Wheel), evrensel duyguları, her birinin yoğunluk sıralamasına göre üçer alt kategorisi olacak şekilde 8 temel kategoriye ayırıyor: sevinç, güven, korku, şaşkınlık, üzüntü, tiksinme, öfke, beklenti. 
-
Duygu çarkında;
🌈 birbirine benzeyen duygular yan yana,
🌈 zıt duygularsa birbirine zıt noktalarda konumlanıyor.
-
Plutchik, “mixed emotions” (karışık duygular) kavramını ise duygular ve renkler arasında şöyle bir analoji kurarak açıklıyor:
🎨 Ana renkler kırmızı, mavi ve sarıdır. ❤️💙💛
🎨 Ara renklerse iki ana rengin karıştırılmasıyla elde edilen mor, turuncu ve yeşil. 💜🧡💚
🎨 Bu birkaç rengi farklı yoğunluk seviyelerinde birleştirmekse binlerce farklı renk (duygu) üretir.
🎨 Benzer şekilde nasıl ki bir sulu boya paletinden alacağımız ve birbirine zıt noktalarda konumlanan sarı ve maviyi birleştirerek yeşil elde edebiliyorsak, birbirine zıt duygular olarak görebileceğimiz sevinç ve hüznü dahi birleştirerek her iki duyguyu da kapsayan başka bir duygu elde etmemiz mümkündür.
-
Hah, işte tam da bu noktada, bu akşam gerçekleşecek olan #Eurovision yarışması finalinde favori şarkılarım arasında yer alan, Portekizli sanatçı MARO’nun yazdığı ve seslendirdiği, başka dillerde net bir karşılığı olmayan “Saudade” şarkısı giriyor devreye 🤓
-
Şöyle diyor MARO şarkıda, “Saudade, saudade / Nothing more than I can say / Says it in a better way” (Saudade, saudade / Daha iyi bir şekilde dile getirebileceğim başka bir söz yok). Zira deneyimlediği duygunun başka bir dilde tek kelimelik bir başka karşılığı da yok.
-
Röportajlarından öğrendiğime göre MARO bu şarkıyı, yaşamında çok önemli bir yere sahip olan ve ne yazık ki artık hayatta olmayan dedesi için yazmış. “Saudade” kelimesi ise, Portekiz dilinde hem hüzün ve yası hem de mutluluğu aynı anda yaşıyor olmaya verilen isimmiş. Saudade duygusunu yaşayan kişi, hem bir daha özlem duyduğu kişiye ulaşamayacağını bilir ve bundan derin bir üzüntü duyar hem de o kişiyle deneyimlediği tüm güzel, neşeli, unutulmaz anılarını hatırlayarak mutlu olurmuş. “Hüznün ve yasın yanında o keyifli yaşanmışlığın da kutlaması” olarak da tanımlayabiliriz belki.
-
[👇devamı yorumda]
eceaybikeala
eceaybikeala
•
Follow
Prof. Robert Plutchik tarafından geliştirilen Duygu Çarkı (Emotion Wheel), evrensel duyguları, her birinin yoğunluk sıralamasına göre üçer alt kategorisi olacak şekilde 8 temel kategoriye ayırıyor: sevinç, güven, korku, şaşkınlık, üzüntü, tiksinme, öfke, beklenti. - Duygu çarkında; 🌈 birbirine benzeyen duygular yan yana, 🌈 zıt duygularsa birbirine zıt noktalarda konumlanıyor. - Plutchik, “mixed emotions” (karışık duygular) kavramını ise duygular ve renkler arasında şöyle bir analoji kurarak açıklıyor: 🎨 Ana renkler kırmızı, mavi ve sarıdır. ❤️💙💛 🎨 Ara renklerse iki ana rengin karıştırılmasıyla elde edilen mor, turuncu ve yeşil. 💜🧡💚 🎨 Bu birkaç rengi farklı yoğunluk seviyelerinde birleştirmekse binlerce farklı renk (duygu) üretir. 🎨 Benzer şekilde nasıl ki bir sulu boya paletinden alacağımız ve birbirine zıt noktalarda konumlanan sarı ve maviyi birleştirerek yeşil elde edebiliyorsak, birbirine zıt duygular olarak görebileceğimiz sevinç ve hüznü dahi birleştirerek her iki duyguyu da kapsayan başka bir duygu elde etmemiz mümkündür. - Hah, işte tam da bu noktada, bu akşam gerçekleşecek olan #Eurovision yarışması finalinde favori şarkılarım arasında yer alan, Portekizli sanatçı MARO’nun yazdığı ve seslendirdiği, başka dillerde net bir karşılığı olmayan “Saudade” şarkısı giriyor devreye 🤓 - Şöyle diyor MARO şarkıda, “Saudade, saudade / Nothing more than I can say / Says it in a better way” (Saudade, saudade / Daha iyi bir şekilde dile getirebileceğim başka bir söz yok). Zira deneyimlediği duygunun başka bir dilde tek kelimelik bir başka karşılığı da yok. - Röportajlarından öğrendiğime göre MARO bu şarkıyı, yaşamında çok önemli bir yere sahip olan ve ne yazık ki artık hayatta olmayan dedesi için yazmış. “Saudade” kelimesi ise, Portekiz dilinde hem hüzün ve yası hem de mutluluğu aynı anda yaşıyor olmaya verilen isimmiş. Saudade duygusunu yaşayan kişi, hem bir daha özlem duyduğu kişiye ulaşamayacağını bilir ve bundan derin bir üzüntü duyar hem de o kişiyle deneyimlediği tüm güzel, neşeli, unutulmaz anılarını hatırlayarak mutlu olurmuş. “Hüznün ve yasın yanında o keyifli yaşanmışlığın da kutlaması” olarak da tanımlayabiliriz belki. - [👇devamı yorumda]
3 ay önce
View on Instagram |
5/6
👩🏼‍💻 Rutgers Üniversitesi’nde duygular üzerine çalışan psikoloji profesörü Jeannette Haviland-Jones ve iş arkadaşları, çiçekler ve mutluluk arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilmek adına toplam 3 bilimsel çalışma yürütüyorlar:

🎁 Çalışmaların ilkinde, yaşları 20-60 arasında değişen 147 kadın katılımcıya dev bir mum, meyve sepeti veya çiçek buketi gönderiliyor. Hediyeleri teslim edenlerse, kurye kılığına girmiş ve kendileri de hediyenin içeriğinden haberdar olmayan araştırmacılardan ikisi 😊 Araştırmacılardan biri hediyeyi verirken diğeri de hediyesini teslim alan katılımcının “gülümseme şeklini” inceleyip kaydediyor. Çünkü biliyorlar ki, fransız nörolog Guillaume Duchenne tarafından tanımlanan ve literatüre de “Duchenne gülümsemesi” olarak geçen hakiki/içten gülümsemenin belirleyicisi, gülümseme anında gözü çevreleyen kas grubunun harekete geçmesiyle beliren o kırışmalar.

🤓 Araştırmacılar laboratuvara dönüp verileri ve katılımcılarla çalışma sonrasında (follow-up) gerçekleştirdikleri görüşmeleri analiz ettiklerinde ilginç bir sonuçla karşılaşıyorlar: Çiçek buketi hediyesi alan grup, Duchenne gülümsemesinin anlamlı olarak en fazla gözlemlendiği grup olmakla kalmayıp aynı zamanda deneyimledikleri pozitif etkiler, hediyeyi alışlarını takip eden 3 gün boyunca da devam eden tek grup olmuş! 💐

🌻 Çalışmanın ikinci ve üçüncü ayağına ise hem erkek katılımcılar hem de ileri yaştaki katılımcılar dahil ediliyor. Sonuçlar; çiçeklere verilen Duchenne gülümsemesi tepkisinin cinsiyet faktöründen etkilenmediğini ve çiçek hediyesi almanın, fiziksel yakınlık mesafesini azaltma ve konuşmayı başlatma girişiminde bulunma gibi çeşitli sosyal davranışların da önünü açtığını işaret ediyor. İleri yaştaki katılımcılar içinse, çiçek hediyesi almanın deneyimlenen pozitif duyguları arttırmasının yanı sıra epizodik bellek (en kısa tanımıyla “kişisel anı belleği”) performansını güçlendirdiği gözlemleniyor.

-

Peki siz daha önce fark etmiş miydiniz çiçeklerin yüzümüzde gülücekler açtıran (pun intended) etkisini? 🤗

-

[👇 Videonun çekimi esnasında yaşadığım tatlı bir tesadüf, ufak bir teşekkür ve kaynak, bir sonraki yorumda]
eceaybikeala
eceaybikeala
•
Follow
👩🏼‍💻 Rutgers Üniversitesi’nde duygular üzerine çalışan psikoloji profesörü Jeannette Haviland-Jones ve iş arkadaşları, çiçekler ve mutluluk arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilmek adına toplam 3 bilimsel çalışma yürütüyorlar: 🎁 Çalışmaların ilkinde, yaşları 20-60 arasında değişen 147 kadın katılımcıya dev bir mum, meyve sepeti veya çiçek buketi gönderiliyor. Hediyeleri teslim edenlerse, kurye kılığına girmiş ve kendileri de hediyenin içeriğinden haberdar olmayan araştırmacılardan ikisi 😊 Araştırmacılardan biri hediyeyi verirken diğeri de hediyesini teslim alan katılımcının “gülümseme şeklini” inceleyip kaydediyor. Çünkü biliyorlar ki, fransız nörolog Guillaume Duchenne tarafından tanımlanan ve literatüre de “Duchenne gülümsemesi” olarak geçen hakiki/içten gülümsemenin belirleyicisi, gülümseme anında gözü çevreleyen kas grubunun harekete geçmesiyle beliren o kırışmalar. 🤓 Araştırmacılar laboratuvara dönüp verileri ve katılımcılarla çalışma sonrasında (follow-up) gerçekleştirdikleri görüşmeleri analiz ettiklerinde ilginç bir sonuçla karşılaşıyorlar: Çiçek buketi hediyesi alan grup, Duchenne gülümsemesinin anlamlı olarak en fazla gözlemlendiği grup olmakla kalmayıp aynı zamanda deneyimledikleri pozitif etkiler, hediyeyi alışlarını takip eden 3 gün boyunca da devam eden tek grup olmuş! 💐 🌻 Çalışmanın ikinci ve üçüncü ayağına ise hem erkek katılımcılar hem de ileri yaştaki katılımcılar dahil ediliyor. Sonuçlar; çiçeklere verilen Duchenne gülümsemesi tepkisinin cinsiyet faktöründen etkilenmediğini ve çiçek hediyesi almanın, fiziksel yakınlık mesafesini azaltma ve konuşmayı başlatma girişiminde bulunma gibi çeşitli sosyal davranışların da önünü açtığını işaret ediyor. İleri yaştaki katılımcılar içinse, çiçek hediyesi almanın deneyimlenen pozitif duyguları arttırmasının yanı sıra epizodik bellek (en kısa tanımıyla “kişisel anı belleği”) performansını güçlendirdiği gözlemleniyor. - Peki siz daha önce fark etmiş miydiniz çiçeklerin yüzümüzde gülücekler açtıran (pun intended) etkisini? 🤗 - [👇 Videonun çekimi esnasında yaşadığım tatlı bir tesadüf, ufak bir teşekkür ve kaynak, bir sonraki yorumda]
3 ay önce
View on Instagram |
6/6

Copyright © 2022Site Powered by Pix & Hue.