
@cetincetintas “Hayvanlardan Destek Almanın Gizemli Sanatı” kitabında şöyle yazıyor Anka kuşu arketipi için: “Anka kuşu öleceğini hissettiği zaman kendine bir yuva yapar ve içine kapanır. Yaptığı yuvanın içinde yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğar. / Dolayısıyla anka kuşu çok büyük bir gücün simgesidir. Fakat söz konusu bu güç, yıkılmış olandan açığa çıkan enerjinin eseridir. / Anka kuşunun acı getireceği her ne kadar büyük bir gerçekse de, bütüne baktığımızda sonunda derin bir ‘Oh!’ çektirecek faydalar yaratacağı da şüphesizdir.”
Boşuna değildi, 2020 Aralık ayının ilk haftasından itibaren aylarca Kim’in “my phoenix” (anka kuşum) diyerek nazikçe yatırması başımı göğsüne, ben hıçkıra hıçkıra ağlarken kollarını bana sımsıkı sarmadan hemen önce. Boşuna değildi, 2021’in ilk yarısında kulaklıklarımda onca şarkının arasından dönüp dolaşıp (bence Eurovision tarihinin en güzel winner performanslarından da biri olan) Conchita Wurst-Rise Like a Phoenix çalması. Boşuna değildi yaşadıklarımın bir adı olduğunu öğrendiğimde (hello, tükenmişlik sendromu 🙋♀️) şarkının “Once I’m transformed / Once I’m reborn / You know I will rise like a phoenix / But you’re my flame” nakaratının çok daha derin bir anlam kazanıp her dinleyişimde gözyaşlarımın tıpasını açıvermesi.
Dr. Hope Ferdowsian “Phoenix Zones: Where Strength Is Born and Resilience Lives” isimli kitabında, anka kuşunun, kişisel ve kolektif anlatılarımızı yeniden yazabilmek, travmayı umuda dönüştürebilmek ve hem kendimizi hem çevremizi iyileştirebilmek adına ne denli güçlü bir metafor olduğundan bahsediyor.
Bense birkaç gündür telefonumdaki son bir yıla ait fotoğraf ve videolara bakıyor, tutabildiğim kadarıyla brain-dump yaptığım defterlerimin sayfalarını karıştırıyor, komodinimin üzerinde duran ve Kim’le ortak doldurduğumuz avuç içi kadar şükran günlüğümüzden rastgele sayfalar açıp hafifçe gülümseyerek okuyor, kısacası bu bir yılda neler deneyimlemiş, nasıl ağlamış, öfkelenmiş, gülmüş, sevmiş, özlemiş, yorulmuş, dinlenmiş, kendimi nasıl iyileştirmiş (ve iyileştirmeye devam ediyor) ve kişisel anlatılarımı ne şekilde yeniden yazmış (ve yazmaya devam ediyor) olduğumu anlamlandırmaya çalışıyordum.
Ta ki bu akşam üzeri, konuyla ilgili zihnimde dolanıp duran tüm düşüncelerimi cümlelere döküp hikayemin parçalarını birleştirebilmek adına masama oturuncaya dek.Çünkü (yazıya kendiliğinden dökülen ilk iki paragrafın ardından) fark ettim ki, 2021 yılımı uzun uzun yorumlamaya çalışmaktansa yalnızca şu iki kelimeyle paketleyerek “yaşam mutfağımdaki” (sıcak, odunsu ve biraz da tarçınlı bir kokuya sahip olduğunu hayal ettiğim) “yaşanmış yıllar rafına” kaldırmam mümkünmüş:
✨ Anka kuşu✨
Zira 2020 Aralık ayında, kendi elleriyle hazırladı, içinde yalnızca hiiiiç ara vermeksizin çalışmaya, başarılı ve “hatasız” olmaya izin verilen “yuvasını” bu anka kuşu. 2021 yılının ilk yarısındaysa yandı alev alev. İçini kurutan bir boşlukla baş başa kalıncaya dek.
Dört bir yanını kuşatan alevlerin sönmeye ve ankanın dönüşmeye başlama serüveniyse, yardım almak için, bir cesaret, elini uzatmasıyla başladı.
“Dönüşüyorsun”, dedi sık sık içinden. “Kolay olmuyor yanmış deriyi değiştirmek, biliyorum. Acı, bu sürecin doğal bir parçası. Ama ben hep buradayım, yanındayım. Bil ki alevler bir gün yeterince dinecek ve biz, kanatlarımızı açıp yükseleceğiz.”.
Dinledi bu sesi, elini kalbinin üzerine koyarak.
Çok zorlandığı zamanlarda şefkatle sarıldı büyüme sancılarına. Bir de… annesini aradı bol bol.
İçinde bulunduğu yangını harlayan bir pandemi girmişti araya ve 2,5 yıldır görememişti çok sevdiği ailesini. Duyduğu özlemden daha çok canını acıtan o şeyse, Ekim ayında bir gün, aylardır iple çektiği ve “Bunu unutmam mümkün değil.” diyerek takvimine not almaya dahi gerek duymadığı o göçmenlik bürosu randevusunu unutunca gerçekleşti. Ah, “mahvetmişti işte her şeyi”! Bunca zamandır o oturum kartını alıp ailesiyle birkaç hafta geçirebilmek için Türkiye’ye gitme hayaline tutunuyordu. Şimdi en az 4 ay daha beklemesi gerekecekti bunun için. “Ne kadar aptaldı”!
SONRA FARK ETTİ…
Sonra fark etti, kendisine kızsa da kızmasa da “olacak olan, olacaktı”. Eğer bir seçim yapma şansı vardıysa, ki anladığı kadarıyla her zaman vardı, olacak olan olurken (yaptığı hata için) kendine kızmak yerine şefkatle sarılmanın nasıl bir şey olacağını deneyimlemeye karar verdi bu kez. “Canım Anka, çok üzgünsün. Biliyorum.” dedi nazikçe, gözlerini kapatıp hayalî saçlarını okşarken. Bu iyi geldi ona.
Belki o kendisine iyi davranmaya karar verdikçe evren de ona iyi davranmaya karar vermişti, kim bilir? Çünkü hemen ardından Norveç pandemi boyunca ilk kez kapılarını açma kararı aldı, ailesinin aşıları onaylandı, uçak biletleri alındı ve belki o gidemedi Türkiye’ye ama hiç hesapta yokken annesi ve babası geldi Norveç’e Aralık ayında, ilk kez. Ve kavuştular, tam 2,5 yılın ardından.
ŞEFKAT YELEĞİ
İşte bu büyülü 2021 yılı sonlanırken; nehrin akıntısında ağır kıyafetleriyle batıp çıkarak yüzmekte zorlandığı için kendisine öfkelenmek yerine; içi hava ile dolu “şefkat yeleğini” üzerine her geçirişinde akıntıdan da güç alarak yüzebilmenin mümkün olduğunu kavradı, en derinlerde bir yerlerde.
Ve sevinçle parladı Anka’nın gözleri: “Dönüştün, Ece!” dedi, “Farkındasın, değil mi?”
Anka haklıydı. Yıkılmış olan eskiye de, yıkılmış olanın enerjisiyle yer açılan yeniye de şefkatle bakabiliyordu Ece şimdi. Hepsinin bu yolculuğun bir parçası olduğunu biliyordu. Ve umudu çekiyordu içine derin derin, ayaklarını yere sımsıkı bastığı “şimdi”de.
“Yolculuğunun sana eşlik ettiğim kısmının sonuna geldik, görüyorum ki. Artık senin için, birlikteliğimiz süresince edindiğin gücü heybene katarak yoluna devam etme vakti, sevgili Ece. Benimle konuşmaya ne zaman ihtiyaç duyarsan, yaşanmış yıllar rafından uzanıp açacağın bir kavanoz kadar uzağındayım.” dedi Anka şefkatle gülümseyerek, açtı görkemli kanatlarını ve Ece’nin bu gece önünde yanmakta olan tek mumu söndürmek için verdiği derin nefesle birlikte çıktı bedeninden, yükseldi ve uzaklaştı gecenin karanlığının içinde bir gökkuşağı gibi rengarenk 🌈
Ece uzandı ve üzerine “Anka” yazdığı kağıt parçasını, üzerinde “2021” yazan kavanozunun içine attı.
Ve kapadı kırmızı kapağını, özenle rafa yerleştirmeden önce.
Bu kavanoz, yolculuğu boyunca edindiği en özel hediyelerden biri olacaktı ✨
Tüm Anka’lara derin bir sevgi ve şefkatle,
Ece ♥️
View this post on Instagram