
1,5 saat rötarlı kalkan Oslo-İstanbul uçağında yaşlı bir çiftin yanında oturuyor – daha doğrusu yorgunluktan koltuğa oturur oturmaz bayılmış, mışıl mışıl uyuyordum. Uykumun arasında, yanımdaki koltuktan yükselen panik dolu bir sesin, nerede olsam tanırım dediğim Norveç aksanlı bir İngilizce’yle kabin memuruna aktarma uçuşuna nasıl yetişebileceklerini sorduğunu duyunca gözlerimi araladım. Aldığı cevaptan tatmin olmamışçasına eşine dönerek kaygılı bir tonda “Yok, kesin kaçıracağız!” dediğinde uykulu gözlerimle gayriihtiyari lafa karıştım: “Hvor skal dere?” (Nereye gidiyorsunuz?). Tabii her 10 Norveçlinin 9’undan bekleneceği gibi “Alanya” cevabı geldi, şimdi artık gülümseyerek bana bakmakta olan iki çift mavi gözden. Bunu, “Sen de mi Alanya’ya gidiyorsun?” sorusu takip etti. “Ah”, dedim, “Hayır, ben İzmir’e gidiyorum.”.

(Oslo Havalimanı)
Sanıyorum ki alışık olduğu “İssmiıyr” değil de “İzmir” telaffuzunu duymanın verdiği anlık heyecanla bu kez ön sırada oturan bir beyefendi hızla arkasını dönüp “Aa İzmirli misiniz?” diye sordu Türkçe. “Evet” dedim hiç düşünmeksizin, “İzmirliyim”.
Sabiha Gökçen’deki İzmir uçuşuna kapıların kapanmasına saniyeler kala nefes nefese yetişip kendimi koltuğa yıpranmış bir çuval gibi bıraktığımda, “İzmirliyim” cevabımı düşünmek için yaklaşık 70 dakikam vardı.
Nasıl da bu kadar kolay çıkıvermişti, bir zamanlar benim için hangi tek kelimeyle cevaplamam gerektiğini bir türlü çözemediğim o meşhur stres kaynağı sorunun cevabı!
Düşünüyordum, çantamdan çıkardığım tabletime rastgele palmiye ağaçları çizerken.
Annem Adanalıydı benim, babamsa “Hanım köylüyüm ben.” yorumuyla Adanalılığını ilan etmiş bir Kahramanmaraşlı.
Bana gelince… Hayata gözlerini İstanbul’da açmış, 6 yaşında annesiyle Adana Mavibulvar’da baş başa geçirdiği 1 seneyi saymazsak hayatının ilk 18 yılını İstanbul’da tamamlamış, üniversite tercihi zamanı gelip çattığındaysa kendisini içten içe hiçbir zaman tam anlamıyla ait hissedemediği kalabalıklar şehri İstanbul’dan dolu dolu bir 5 sene yaşamak üzere İzmir’e atmış ve şimdilerdeyse Norveç’te 5. yılını doldurmak üzere olan bir… dünyalı.
Nerelisin? / Memleket neresi?
Bindiğim taksinin şoföründen çay içtiğim kafenin sahibine güzel ülkemin hemen her insanından otomatik olarak yükselen bu sorulara kimi zaman “Adanalı” cevabını verdim, kimi zaman “İstanbullu”. Verdiğim cevapların hemen arkasından gelen sorulara veremediğim cevaplarla ise ne karşımdaki kişiyi ikna edebildim ne de kendimi.
Anlaşılan oydu ki ben, “hiçbir yerliydim”.
Ta ki… Oslo-İstanbul uçusunda saniye sektirmeksizin verdiğim “İzmirliyim” cevabına dek.
İzmir’e ve aileme kavuşmamı takip eden şu son bir haftada “Bir insanı bir şehre veya herhangi bir lokasyona ‘bağlı’ ya da ‘oralı’ hissettiren şey ne ola ki?” sorusuyla çıktığım bu araştırma yolculuğunda ilk karşılaştığım terim “place attachment” (yere bağlanma) oldu.
Nasıl ki küçük bir insan canlısı bakım verenine bağlanma gereksinimi duyuyorsa (birey-birey bağlanması), birey-yer bağlanması da mümkün, hatta bir gereksinimdir görüşünü savunuyordu kimi araştırmacılar [1].
Mekan x Yer Ayrımı
Dipnot olarak literatürde tam da bu noktada, “mekan” (space) kavramının sınırlarla çevrili ve belirli fiziksel özelliklere sahip yapı (örn: İzmir) anlamına geldiğinin fakat mekanla aramızda duygusal bir bağ kurup ona anlam ve değer yüklediğimizde artık bir mekandan değil “yer”den (place) bahsediyor olacağımızın (örn: İzmir’de Eski Foça sokaklarında yürürken “Oh, evimdeyim!” hissini yaşamak) altı çiziliyordu [2, 3].
Ve tıpkı uçakta istemsizce verdiğim “İzmirliyim” yanıtı gibi, yere bağlanma, kişinin bireysel kimliğini şekillendirmesinde de önemli bir rol oynuyordu [4]. Kendimizi “Ben bir deniz/şehir/köy/ada insanıyım” şeklinde tanımlamak da buna dahil olmak üzere.
“Yere Bağlanma Keki” : Üçlü Model
İyi hoş da, yere bağlanma metaforik bir kek 🎂 olsaydı, içine hangi malzemelerin toparlanıp eklenmiş olması gerekirdi acaba bu keki pişirebilmek için dersiniz?
Literatürde en çok kabul görmüş olan teorik yaklaşım Scannel ve Gifford’ın Üçlü Modeli, bu soruya 3 malzemeyle yanıt veriyordu [5]:
🌱 Place (yer): Elbette yere bağlanmanın gerçekleşebilmesi için her şeyden önce bir yere ihtiyacımız var 🙂 Bu bir şehir, mahalle, okul veya aklınıza gelebilecek her tür lokasyon olabilir.
🌱 Person (kişi): E haliyle bir de bireye ihtiyacımız var. Bu noktada kişinin o yerde bulunduğu süre boyunca edindiği deneyimler, farkındalıklar ve hayatındaki dönüm noktaları hoop karışıma ekleniyor.
🌱 Process (işlem): Burada da karışıma eklenen bağlayıcılar arasında olumlu duygular (örn: mutluluk, gurur, sevgi), biliş (örn: anılar, yere dair şemalar) ve davranış (örn: yaşanan doğal afetin ardından yeri yeniden iyileştirmeye ve inşa etmeye aktif katkıda bulunmak; bağlanılan yerden ayrılmak gerekiyorsa seçenekler arasından, özellikleri bağlanılan yere en yakın olan şehri tercih etmek) yer alıyor.
Yere Bağlanma ve Yaş?
Peki… Yere bağlanma kekinin fırına atıldığında daha kolay pişirilebileceği yaş aralıklarıyla ilgili bir şey söylemek mümkün müydü?
Bu konuda yapılan erken çalışmalar, çocukluk ve özellikle de 6-12 yaş aralığını kapsayan orta çocukluk döneminin yere bağlanmanın şekillenmesinde özellikle etkili olduğuna işaret ediyordu [6, 7].
2009 yılında yayınlanan bir başka çalışma ise çocukluk döneminde gerçekleşen yere bağlanmanın ilerleyen yaşlarda daha da güçlenme eğiliminde olduğunu belirtiyordu [8].
Yere Bağlanma x Öz-Belirleme Teorisi
Peki ya benim gibi 12 yaşını çoktan geride bırakmış, bağlandığı yerse ne doğup büyüdüğü ne de ailevi köklerle bağlı olduğu, aksine genç yetişkinlik döneminde hepi topu 5 senesini geçirdiği bir şehir olan biri için nasıl bir açıklama yapabilirdi bilim acaba?
Bu soru özelinde dikkatimi en çok çeken, 2021 yılında yayınlanmış güncel bir çalışma oldu.
Benim de burada zaman zaman bahsettiğim ve çok beğendiğim Self-Determination Theory (Öz-Belirleme Teorisi) üzerine temellendirilen bu çalışmada, insanın üç temel ve evrensel psikolojik ihtiyacı olarak tanımlanan özerklik, yetkinlik ve ilişkili olma ihtiyaçlarının söz konusu yerde doyurulma oranlarıyla o yere bağlanmanın gerçekleşmesi arasında pozitif bir ilişki olduğuna dikkat çekiliyordu [9].
Üstelik, yere bağlanmanın kişilerin kendilerine olan güvenlerininin yanı sıra anlam ve aidiyet duygularını arttırdığı da gözlemlenmişti [10].
Çok mantıklıydı! İzmir’de geçirdiğim 5 yıl, ilk kez İstanbul’daki aile evimden ayrılıp tek başıma yaşamayı deneyimlediğim, kendi yemeklerimi hazırlamaktan temizlik yapmaya, ders çalışmaya, yatma-kalkma saatlerimi belirlemeye, part-time iş bulmaya ve sosyalleşmeye kadar her konuda kendi eylemlerimi ve kararlarımı kontrol edebildiğim ve bu yönüyle özerklik ihtiyacımı o güne dek en yüksek şekilde doyurmayı deneyimlediğim bir süreçti. Aynı zamanda büyük bir ilgiyle devam ettiğim psikoloji eğitimim sayesinde seneler içinde alana dair bilgi ve deneyimlerimin ne denli gelişiyor olduğunu görmek yetkinlik ihtiyacımı, üniversiteden edindiğim tüm dostluklarla birlikte İstanbul’dan İzmir’e taşınmış olan ailem de ilişkili olma ihtiyacımı doyasıya karşılıyordu.
Elbette bunda, İzmir’in rahatlıkla ulaşılabilen denizlerinin, kumsallarının ve ormanlarının da büyük etkisi olduğu yadsınamazdı.
Zira yere bağlanma ile olumlu duygular deneyimleme ve iyi oluş hali (well-being) arasındaki pozitif ilişkinin en baskın gözlemlenebildiği yer doğaydı [11].
Benim tek kelimelik “İzmirliyim” cevabım sonrasında çıktığım merak dolu araştırma yolculuğum şimdilik burada sona eriyor, kaydırmalı postun sonunda bonus olarak geçen haftadan minicik bir photo dump da mevcut 🌚
Her zaman olduğu gibi konuyla ilgili sizin düşüncelerinizi ve yorumlarınızı da duymayı çok isterim: “Nerelisin?” sorusu sizde nasıl duygular uyandırıyor? Bu soruya genellikle ne şekilde cevap vermeyi tercih ediyorsunuz? Bağlı hissettiğiniz, sizin için özel bir yer var mı? Yorumlarda buluşmak üzere!
View this post on Instagram
Kaynaklar ve ileri okuma:
[1] : Severcan, Y. (2012). Children’s attachment to public space in the context of urban regeneration: Effects of children’s involvement in planning and design activities. University of Colorado.
[2]: Gürkaş, E., & Barkul, Ö. (2012). Yer Üzerine Kavramsal Bir Okuma Denemesi. Yıldız Teknik Üniversitesi.
[3]: Wolf, K., Krueger, S., & Flora, K. (2014). Place Attachment & Meaning – A Literature Review. In: Green Cities: Good Health. Retrieved 18 April 2022, from https://depts.washington.edu/hhwb/Thm_Place.html
[4]:Proshansky, H., Fabian, A., & Kaminoff, R. (1983). Place-identity: Physical world socialization of the self. Journal Of Environmental Psychology, 3(1), 57-83. doi: 10.1016/s0272-4944(83)80021-8
[5] : Scannell, L., & Gifford, R. (2010). Defining place attachment: A tripartite organizing framework. Journal Of Environmental Psychology, 30(1), 1-10. doi: 10.1016/j.jenvp.2009.09.006
[6] : Sobel, D. (1990). A place in the world: Adults’ memories of childhood’s special places. Children’s Environments Quarterly, 7(4), 5–12.
[7] : Sebba, R. (1991). The landscapes of childhood: The reflection of childhood’s environment in adult memories and in children’s attitudes. Environment and Behavior, 23(4), 395–422.
[8]: Morgan, P. (2010). Towards a developmental theory of place attachment. Journal Of Environmental Psychology, 30(1), 11-22. doi: 10.1016/j.jenvp.2009.07.001
[9]: Landon, A., Woosnam, K., Kyle, G., & Keith, S. (2020). Psychological Needs Satisfaction and Attachment to Natural Landscapes. Environment And Behavior, 53(6), 661-683. doi: 10.1177/0013916520916255
[10] : Scannell, L., & Gifford, R. (2016). Place Attachment Enhances Psychological Need Satisfaction. Environment And Behavior, 49(4), 359-389. doi: 10.1177/0013916516637648
[11] : Scannell, L., & Gifford, R. (2017). The experienced psychological benefits of place attachment. Journal Of Environmental Psychology, 51, 256-269. doi: 10.1016/j.jenvp.2017.04.001